Caner Samancı
Son günlerde Türkiye gündemine de giren servet vergisi tartışmaları, uzun bir süredir dünyanın da gündeminde. Geçmiş yıllarda cılız sesler ile dillendirilen bu bu talebin, multi-milyarderler tarafından dünya liderlerine açık çağrı niteliğine taşıyan ‘Gururla Öde’ başlıklı mektupla son yapılan Davos Forumunda önemli konu başlıkları arasında yerini aldığını biliyoruz.
Bu çağrının alt metnine baktığımızda ise, ne yazık ki, üzerine çalışılmamış kuru bir ‘temenni’den öteye gidemediğini görüyoruz. Hangi servet sahiplerinin, hangi servet unsurları üzerinden, hangi oranda vergilendirilmesi gerektiği, servetin nasıl tanımlandığı belirtilmemesi ve çoğaltılabilecek birçok cevapsız soru; esasen çağrının bir samimiyet testinden geçmesini gerekli kılıyor.
Pareto etkisi: 20’ye 80 kuralı
İtalya’nın %80 zenginliğinin nüfusun %20’sine ait olduğunu ileri süren İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto’dan adını alan pareto etkisi, dünyanın birçok ülkesinde ve hatta küresel GSYH ölçümlerinde dahi etkinliğini kanıtladı. (Bkz: 1992 Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Raporu) Aradan geçen 30 yılda pareto etkisi teoreminin dünya nüfusunun %80’i aleyhine bir ‘Pareto Yanılsaması’na dönüştüğünü gözlemliyoruz.
Bu dönüşümün en büyük gerekçesine baktığımızda karşımıza vergi cennetleri çıkıyor. Özellikle son 30 yılda yalnızca kişisel servetler değil, şirket merkezleri ve hakim hissedarlıkları da yoğun bir şekilde vergi avantajı sağlayan ülkelere doğru yönelim içerisinde. Birçok ülkenin gayrisafi hasılasından yüksek değerlemelere sahip şirket karlarının vergiden ari olarak büyük hissedarların off-shore banka hesaplarına aktarılması adaletsizliğin kartopu etkisiyle büyümesine sebebiyet veriyor.
Küresel gelir dağılımı eşitsizliğinin müsebbibleri, yalın bir servet vergisi çağrısı ile bu eşitsizliğin giderilmesine yönelik sorumluluklarından kurtulamazlar. Servet vergisine yönelik devletlere olan çağrıya karşılık olarak muhatap devletler; ilgililerden öncelikle varlıklarını kaynak ülkelere geri getirmesine yönelik ‘karşı çağrı’ ile cevap vermelidir. Bu karşı çağrıya riayet edilmemesi durumunda servet vergisi tartışmalarının sağlıklı bir zeminde yapılmasına olanak bulunmuyor.
Türkiye örneği
Bizim gündemimize dönecek olursak; servet vergisi niteliği taşıyan Ek MTV’ye yönelik tartışmalar tazeyken ve deprem dolayısıyla bazı Kurumlar Vergisi mükelleflerine getirilen Ek Vergi’ye karşı itirazlar ve henüz kesinleşmemiş idari davalar ortadayken yeni bir servet vergisi tartışmasına hazır olmadığımız söylenilebilir. Onun yerine, servet vergisinden beklenen maksat kaynakların optimum dağılımını sağlamak ise, birkaç senedir kaldırılması gündemde olan kurumlara sağlanan vergi istisnalarına yönelik olarak, sermayenin üzerindeki vazgeçilen vergi yükünün istihdama ve iktisadi kalkınmaya etkileri yönünden somut/ölçülebilir çalışmalar yapmak; topu taca atmak yerine kamu-özel sektör işbirliğinin yansıması bakımından iyi bir başlangıç adımı niteliği taşıyacaktır.