Mart 2024

İŞTEN AYRILACAK İŞÇİNİN İCRA KESİNTİSİ İŞLEMLERİ

Uncategorized

İŞTEN AYRILACAK İŞÇİNİN İCRA KESİNTİSİ İŞLEMLERİ

4857 sayılı İş Kanunun 35’inci maddesinde “İşçilerin aylık ücretlerinin dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz. Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir. Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır.” hükmü mevcuttur.
Yargıtay 12. H.D.’nin 27.12.2004 tarih ve 2004/22540 E. 2004/26972 sayılı kararında ise “…1475 Sayılı Kanunun 28. maddesine göre, (4857 Sayılı Kanunun 35. maddesi) işçinin almakla olduğu ücretlerin dörtte birinden fazlası haczedilemez. İkramiye, toplu sözleşme farkı ve nema da ücretten sayılacağından onların da aynı koşullarda haczini engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Bu durumda, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi ödentilerin ücretten sayılacağına dair bir hüküm bulunmadığından tamamı,  hükmü ile kıdem ve ihbar tazminatı gibi tazminat alacaklarının niteliği itibariyle ücret olmadığını ve tamamının haczedilebileceğine” hükmetmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu ve Yargıtay kararı birlikte değerlendirildiğinde, işten ayrılacak olan personelden icra kesintisi yapılacak olması durumunda işçinin ücretinin yanında, ücret niteliğindeki fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, boşta geçen süre ücreti, ikramiye, prim, yıllık izin ücretlerinin ¼’ü üzerinden,
aynı zamanda kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve tazminat niteliğinde ayrıca bir ödeme yapılacak olması durumunda tazminat alacaklarının tamamı üzerinden kesintisi yapılarak kalan bakiyenin işçiye ödenmesi gerekmektedir

Cevat nevruz

E.Baş İş Müfettişi / Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

https://www.linkedin.com/in/cevat-nevruz-90906548/recent-activity/all/

ÜST DÜZEY YÖNETİCİLERİN  FAZLA MESAİ ÜCRETİ  ALABİLME ŞARTLARI:

Uncategorized

ÜST DÜZEY YÖNETİCİLERİN  FAZLA MESAİ ÜCRETİ  ALABİLME ŞARTLARI:
Yargıtay üst düzey yönetici olarak tarif ettiği çalışanların iş görme şekilleri itibariyle  fazla mesai yapsalar dahi işverenden fazla çalışma karşılığı ücret talep edemeyeceklerine karar vermektedir.
Yargıtay kararlarına göre, işyerinde üst düzey yönetici konunum da çalışan kişi sorumluluklarının gerektirdiği ücretin (yüksek) kendisine ödenmesi halinde ayrıca fazla mesai ücretine hak kazanamaz.
Buna karşın işyerinde üst yönetici konumunda olan işçiye aynı yerde görev ve talimat veren bir başka yönetici veya şirket ortağı olması halinde, işçinin çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden 4857 sayılı  İş Kanununda belirtilen yasal sınırları aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti talep hakkı doğacaktır.
Yargıtay işyerinde veya işletmede çalışan üst düzey yöneticilerle ilgili işçilik alacakları yönünden  vereceği  kararlarda uyguladığı ana kriterler aşağıda sayılmıştır:
a-İşletme veya işyerinde en üst düze yönetici olması, (Üst düzey yöneticinin üzerinde onu denetleyen bir amirin olmaması)
b-Görev ve sorumluluklarının gerektirdiği miktarda ücretinin işverence ödenmesi,
c- Üst düzey yöneticinin çalışma şeklini ve  saatlerini kendisi belirleyebilecek konumda olması (Fazla çalışma yapma konusunda kendisine  talimat veren şahsın bulunmaması),
d- İşletmenin veya işyerinin tamamını yönetme yetki ve sorumluluğu olması
e-İş Güvencesi Kapsamı Dışında İşveren vekili olması,
f-İşyerinde işe işçi alma ve işten işçi çıkarma yetkisinin bulunması,
9.HD.01.07.2020 gün, E.2017/12818, K.2020/8377

https://www.linkedin.com/feed/update/urn:li:activity:7179923987190190080/

 

Son Yasal Düzenlemeler Kapsamında Kurumlar Vergisinde Taşınmaz Satış Kazancı İstisnası

Uncategorized

Son Yasal Düzenlemeler Kapsamında Kurumlar Vergisinde Taşınmaz Satış Kazancı İstisnası

1.GİRİŞ

Bilindiği üzere, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Mükellefiyet” kısmı “Muafiyet ve İstisnalar” başlıklı ikinci bölümünde kurumlar vergisi mükellefleri için oldukça önem arz eden muafiyet ve istisnalara yer verilerek birçok kurum ve kurum kazancı, Kanun’da belirlenmiş koşul ve sınırlarla kurumlar vergisi kapsamı dışında bırakılmıştır. Kurumlar vergisi kapsamında istisna edilen kazançlar, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenmiştir. Bu istisnalardan en önemlilerinden biride 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde yer alan ve kurumların en az iki yıl süre ile aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançlarının %50’lik kısmını kurumlar vergisinden istisna eden taşınmaz satış kazancı istisnasıydı. Kurumlar vergisi mükellefleri açısından oldukça önem arz eden bu istisna uygulaması 7456 sayılı 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile kaldırılmıştır. Ancak 7456 sayılı Kanunun 22. maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 16. Madde uyarınca, 15.07.2023 tarihinden önce kurumların aktifinde yer alan taşınmazlar bakımından, taşınmaz satış kazancı istisnasının %25 olarak uygulanmasına devam edeceği hüküm altına alınmıştır.

Kurumlar vergisi mükellefleri Vergi İdaresi tarafından herhangi bir uzatma olmaması durumunda her yıl Nisan ayı 1 ila 30’u tarihleri arasında Kurumlar Vergisi beyannamelerini vermektedirler. Söz konusu beyannameler üzerinde, 15.07.2023 tarihinden önce kurum aktifine kaydedilen taşınmazlar bakımından taşınmaz satış kazancı istisnasının halen uygulanabilecek olması, yüksek enflasyon nedeniyle ortaya çıkan fiktif kârlara maruz kalmak istemeyen kurumlar açısından önem arz etmektedir.

Bu çalışmada,  öncelikle kurumlar vergisi istisnaları kapsamında taşınmaz satış kazancı istisnası hakkında genel bilgi verilecek daha sonra söz konusu istisna hakkında yapılan düzenlemeler bağlamında yeni bir milat olarak nitelendirilebilecek 15.07.2023 tarihi öncesi ve sonrası uygulamaları irdelenecektir.

2. TAŞINMAZ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASININ AMACI VE ÖZELLİKLİ HUSUSLAR

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun gerekçesinde taşınmaz satış kazancı istisnasının amacı, “kurumların bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerde daha etkin bir şekilde kullanılmasına olanak sağlanması ve kurumların mali bünyelerinin güçlendirilmesi” şeklinde belirtilmiştir. Kanunun istisnaya yer veren 5/1-e maddesinde taşınmaz satış kazancı istisnasının uygulanması kapsamında böyle bir amacın gerçekleşmesi bir koşul olarak ön görülmemiş olsa da, 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Tebliği’nin 5.6.2.4.1. bölümünde, gerekçede yer alan açıklama esas alınarak istisnadan yararlanılabilmesi için satış işleminden bir kazanç elde edilerek satışı yapan kurumun mali yapısında bir iyileşmenin olması gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle vergi idaresi, aktifte kayıtlı taşınmazların para karşılığı olmaksızın devir ve temliki ile trampa gibi işlemlerin istisna kapsamında olmadığını belirtmektedir.

1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.4.1 bölümünde kat karşılığı arsa devri, trampa işlemine örnek olarak gösterilmiş ve bu gibi durumlarda taşınmaz satış kazancı istisnasının uygulanmayacağı belirtilmiştir. Söz konusu bu düzenleme doğrultusunda vergi idaresi de kat karşılığı arsa devri sözleşmeleri kapsamında yapılan işlemleri, bir trampa işlemi olarak nitelendirmekte ve bu nedenle istisnanın uygulanmayacağını belirtmektedir. Yine 1 Seri No’lu Kurumlar Vergi Genel Tebliği’nin 5.6.2.3.4 bölümünde yer alan düzenleme gereğince taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları istisna kapsamındaki değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır. Tebliğin 5.6.2.4.1. bölümünde ise, istisnaya konu olabilecek değerlerin borç karşılığı olarak rızaen veya icra yoluyla devredilmesi durumunda ve taşınmazların kamulaştırılması yoluyla devrinde, mezkûr istisnanın uygulanabileceği belirtilmiştir. Kurumlar vergisi taşınmaz satış kazancı istisnasından yararlanma bakımından tam veya dar mükellefler arasında herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Bu doğrultuda hem tam mükellefler hem de dar mükellefler bu istisnadan yararlanabilir.

Taşınmaz satış kazancı istisnasına ilişkin düzenlemede, sadece “kurumların en az iki tam yıl süre ile aktiflerinde yer alan” ifadesi kullanılmış olup; taşınmazı tanımı ve kapsamı konusunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin “5.6.2.2.1 “Taşınmazlar” başlıklı bölümünde, istisnaya konu olan taşınmazların Türk Medeni Kanunu’nda taşınmaz olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan dolayısıyla yerinde sabit olan mallar olduğu açıklamasına yer verildikten sonra bu niteliği haiz taşınmazların Türk Medeni Kanunu’nda arazi, tapu siciline ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler olduğu belirtilmiştir. Medeni Kanun’a göre taşınmaz sayılan bir eşyanın diğer Kanunlar bakımından taşınmaz mülkiyeti hükümlerine bağlı tutulmamış olması durumunda da taşınmaz satış kazancı istisnası kapsamında esas alınması gereken Medeni Kanun hükümleridir. Bu bağlamda Vergi Usul Kanunu’nun 269. maddesi uyarınca gayrimenkul gibi değerlendirilen ancak Medeni Kanun uyarınca taşınmaz olarak tanımlanmayan iktisadi kıymetlerin istisnaya konu edilmesi mümkün değildir.

İstisnaya konu taşınmaz ile sıkı bağlantı dolayısıyla bütünleyici parçanın söz konusu olduğu bir durumda, taşınmaz satış kazancı istisnasının bütünleyici parçayı da kapsaması söz konusudur. Nitekim 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde de taşınmaz tanımına bütünleyici parçaların da gireceği belirtildikten sonra, “İstisna uygulaması sabit üretim vasıtası niteliğindeki makineler açısından değerlendirildiğinde, makinelerin sökülmesi gerektiği zaman bina tahrip olacak veya zarar görecek ise bu makineler binanın bütünleyici parçası olarak kabul edilecektir.” açıklamasına yer verilerek temelde sıkı bağlantı dolayısıyla bir şeyin bütünleyici parçası haline gelen şeyin de mezkûr istisnadan yararlanacağı belirtilmiştir. Bütünleyici parçaların ekonomik ve hukuksal yönden bağımsız eşya niteliği bulunmamasına karşın, eklentinin hukuken asıl şeyden ayrı bir varlığı bulunmaktadır. 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.2.1 bölümünde “Taşınmaz tanımına, taşınmazın eklentisi niteliğinde olan unsurlar girmeyecektir.” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenlemelerden hareketle, tebliğde yapılan açıklamalara uygun olması halinde, kurumların aktifinde kayıtlı olan gayrimenkul ile bu gayrimenkulün mütemmim cüzü niteliğinde olan unsurların satışından doğacak kazançlar için taşınmaz satış kazancı istisnasından yararlanılabileceği, eklenti olarak kabul edilen kıymetlerin satışından elde edilen kazançların ise istisna hükümlerinden yararlanamayacağını söylemek mümkündür.

3.TAŞINMAZ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI UYGULANMASINA İLİŞKİN ŞARTLAR

Taşınmaz satış kazancı istisnasından elde edilen kazancın kurumlar vergisinden müstesna olabilmesi için Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesi ile 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde belirtilen aşağıda yer verilen şartların gerçekleşmesi gerekmektedir.

3.1. Satışa Konu Olan Taşınmazın Kurum Adına Tapuya Tescil Edilmiş Olması

1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.2.1. bölümünde taşınmaz satış kazancı istisnasının söz konusu olabilmesi için satışa konu olan taşınmazın, Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Medeni Kanun’un 705. maddesi ise “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur.” hükmünü mevcut olup hükümden de anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin kazanılması için tescil temel kuraldır. Bu kapsamda tapuya tescil işlemi yapılmayan taşınmaz satışlarında, taşınmaz satış kazancı istisnasının uygulanması mümkün değildir. Taşınmaz satış kazancı istisnasında tescil temel kural olmakla birlikte burada önem arz eden husus, taşınmazın satışı sırasında tapuda kurum adına tescilinin bulunmasıdır. Bu nedenle taşınmazın aktifte en az iki yıllık kayıtlı bulunması şartının sağlanması koşuluyla satıştan hemen önce yapılan tesciller de istisnanın uygulanması bakımından bir engel oluşturmayacaktır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde, istisnaya konu olabilecek taşınmazın yurt içinde bulunması hususunda bir düzenleme yer almamış, ancak 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde taşınmaz istisnasına konu olabilecek taşınmazlar bakımından Türk Medeni Kanunu uyarınca tapu kütüğüne tescil şartı öngörülmüştür. Tebliğ’de yer alan söz konusu bu ifadeden, kurumların sadece Türkiye’de bulunan taşınmazlarının istisna uygulamasına konu olabileceği anlaşılmaktadır. Zira kurumların yurt dışında bulunan taşınmazlarının Türk Medeni Kanunu uyarınca tapuya tescil edilmeleri mümkün değildir.

3.2. İstisnadan Yararlanacak Kurumun Taşınmaz Ticareti ve Kiralanması Faaliyetinin Bulunmaması

1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.3.4 bölümünde, taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları taşınmazların satışından elde ettikleri kazançların istisna kapsamı dışında kaldığı belirtilmiştir. Kurumun taşınmaz ticaretini fiili olarak yapmadığı durumlarda da vergi idaresi, esas sözleşmede işletme konusu olarak taşınmaz ticareti ibaresinin bulunmasını, istisnanın uygulanmaması kapsamında yeterli bir neden olarak görmektedir. Şirket esas sözleşmesinde işletme konusu olarak taşınmaz alım satımı ve kiralama faaliyetine yer verilmediği durumlarda ise, kurumların yapmış olduğu satış veya kiralama işlemlerini taşınmaz satışı veya kiralamasıyla uğraşıldığı hususunda bir karine olarak kabul etmekte ve böyle durumlarda taşınmazın satışından elde edilen kazancın istisna kapsamında olmadığını belirtmektedir. Danıştay ise sadece esas sözleşmede taşınmaz ticareti ile ilgili hüküm bulunmasını veya kurumun bazı taşınmazları satmasını taşınmaz ticareti ile uğraşılması hususunda yeterli bir ölçüt olarak kabul etmemekte ve bu konuda idarece yapılmış bir tespit bulunmasını gerekli görmektedir.

Vergi idaresinin, esas sözleşmede taşınmaz ticareti ile ilgili hüküm bulunmasını veya yükümlü kurumun bazı taşınmazları satmasını gayrimenkul ticareti olarak kabul eden yaklaşımı neticesinde esas faaliyeti taşınmaz ticareti olmayan kurumların aktifine kayıtlı arsaların hasılat paylaşımı yöntemi ile müteahhitlere teslimi de taşınmaz ticareti olarak nitelendirilmekte ve bu nedenle satıştan doğan kazancın, istisna kapsamında olmadığı belirtilmektedir. Danıştay da en az iki tam yıl süreyle şirket aktifinde yer alan taşınmazın hasılat paylaşımı usulüyle müteahhide verilmesinin, hasılat payı karşılığı arsa satışı olduğunu, bu satışta trampanın bulunmadığını, arsa sahibinin arsa karşılığında bağımsız bölüm almasının da söz konusu olmadığını, arsa sahibinin sadece satmış olduğu arsanın parasını tahsil ettiğini belirterek iştigal konuları arasında taşınmaz ticareti olmayan şirketlerin hasılat paylaşımı modeliyle yapmış olduğu satışların, Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e maddesinde yer alan istisnadan faydalandırılması gerektiği yönünde hüküm vermiştir.

3.3. İstisnadan Yararlanacak Taşınmazın En Az İki Yıl (730 Gün) Kurumun Aktifinde Bulunuyor Olması

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde, en az iki yıl tam süre ile aktifte bulundurulan taşınmazın istisna uygulamasına konu olabileceği düzenlenmiştir. Bu bakımdan taşınmazların aktifte bulundurulma süreleri ve bu sürelerin hesaplanması oldukça önem arz etmektedir. Vergi Usul Kanunu’nun “Sürelerin hesaplanması” başlıklı 18. maddesinde, sürenin yıl olarak belirlenmesine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Kanunu Tebliği’nin 5.6.2.3.1 bölümünde “en az iki tam yıl” ifadesi “730” güne eşdeğer alınmış, bu nedenle istisnanın uygulanabilmesi için taşınmazın şirket aktifinde 730 gün ile kayıtlı bulunması gerekmektedir. Vergi idaresi, aktife kayıtlı olma şartını, istisnanın uygulanması bakımından asli bir şart olarak görmekte ve bu nedenle fiilen kullanılsa bile şirket aktifine alınmamış taşınmazlar bakımından istisnanın uygulanmayacağını belirtmektedir. Sürenin hesaplanması bakımından taşınmazın kurum aktifine kayıt tarihi dikkate alınmakla birlikte taşınmazın tapuya tescil tarihinin de anılan istisnadan yararlanılması bakımından bir şart olarak öngörülmüş olması nedeniyle taşınmazın tapuya tescilinin aktife kayıt tarihinden sonra olması durumunda taşınmaz kazancı istisnasının uygulanması karmaşık bir hal alabilecektir. Bu bağlamda her ne kadar taşınmaz mülkiyetinin tescille kazanılması esas olsa da tescilden önce de taşınmaz mülkiyetinin kazanılması söz konusu olabilmektedir. Taşınmaz mülkiyetinin tescilden önce kazanıldığı durumlarda tescil, kurucu değil açıklayıcı mahiyet arz edecektir. Bu nedenle mülkiyetin tescilden önce kazanılmasının söz konusu olduğu durumlarda taşınmazın şirket aktifine kaydedildiği tarih önem taşımaktadır. Zira tescilden önce taşınmaz mülkiyetinin kazanıldığı ve kazanmayla birlikte taşınmazın şirket aktifine kaydedildiği bir durumda taşınmazın işletme aktifinde iki yıl süreyle kayıtlı bulunup bulunmadığının tespitinde tescil tarihinin değil şirket aktifine kayıt yapılan tarihin dikkate alması gerekmektedir.

Taşınmaza uygulanan ifraz ve tevhit işlemleri sonucunda da istisna uygulamasında 2 yıllık aktifte bulunma süre hesabı açısından özellikli durumlar ortaya çıkabilir. İfraz işlemi sonucunda oluşacak her bir parselin, diğer koşulların da gerçekleşmiş olması kaydıyla taşınmaz satışı kazancı istisnasından yararlanması mümkündür. İfraz işlemi sonucunda ortaya çıkan yeni parselin satışında iki yıllık sürenin hesaplanmasında ise ifraz işlemi uygulanan taşınmazın ilk iktisap tarihinin dikkate alınması gerekmektedir. Tevhit işlemi sonucunda birleştirilen taşınmazın satışında da istisnanın uygulanması gerekir. Ancak tevhit işlemi sonucunda tek tapuda birleştirilmiş taşınmazın satılması durumunda mezkûr istisnanın uygulanmasında tevhit edilen taşınmazların tevhit öncesi iktisap tarihlerinin iki yıllık sürenin tespiti bakımından her bir bölüm için ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.3.1.3 bölümünde, arsa üzerinde inşa edilen ve aktife kaydedilen binanın, kurum adına tapuya tescil edilerek satılması halinde, iki yıllık aktifte bulundurulma süresinin başlangıcı olarak inşaatın tamamlandığı ve bina olarak kullanılmaya başlandığı tarihin esas alınacağı belirtilmiştir. Söz konusu bu düzenleme uyarınca tapuda arsa olarak kayıtlı bulunan bir taşınmazın üzerine bina inşa edilip satılması durumunda arsanın iktisap tarihinin değil, bina inşaatın tamamlandığı ve taşınmazın bina olarak kullanılmaya başlandığı tarihin esas alınması gerekmektedir. Binalar hususunda ifade edilmesi gereken bir diğer husus da henüz tamamlanmayan ve fiilen kullanma imkânı bulunmayan veya yapımı tamamlanmasına karşın tapuya bina olarak tescil edilmeyen taşınmazların satılması durumunda, taşınmaz satış kazancı istisnasının sadece arsaya isabet eden kısım bakımından uygulanabileceğidir. İki yıllık sürenin tespiti bakımından önem arz eden bir başka husus ise, şirketlerin devredilmesi veya bölünmesi durumunda iki yıllık sürenin başlangıç tarihidir. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde, söz konusu bu hususa açıklık getirilerek devir veya bölünme yoluyla devralınan taşınmazlarda devir alınan veya bölünen kurumdaki iktisap tarihinin esas alınacağına yer verilmiştir.

3.4. Taşınmaz Satış Bedelinin Satışın Yapıldığı Yılı Takip Eden İkinci Takvim Yılının Sonuna Kadar Tahsil Edilmesi

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde, taşınmaz satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı takip eden ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi bir şart olarak öngörülmüştür. Bu düzenleme uyarınca aksi bir durumda satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılacaktır. Ancak bu durum satış bedelinin nakit dışında nakde dönüştürülebilir bir değerle tahsilatının yapılmasına engel değildir. Ayrıca taşınmaz satış işleminin peşin veya vadeli olmasının istisna uygulamasında bir önemi bulunmamaktadır. Burada önemli olan husus, satış bedelinin Kanun’da belirlenen sürede tahsil edilmesidir.

3.5. Taşınmazların Satışından Doğan Kazancın İstisnadan Yararlanan Kısmının Satışın Yapıldığı Yılı Takip Eden Beşinci Yılın Sonuna Kadar Pasifte Özel Bir Fon Hesabında Tutulması

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesine göre, taşınmazların satışından doğan kazancın istisnadan yararlanan kısmının, satışın yapıldığı yılı takip eden beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulması gerekmektedir. Yine söz konusu maddede “İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.” düzenlemesine yer verildiği için fon hesabına alınan kazanç tutarının sermayeye ilavesi, istisnanın uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. Ancak satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar tasfiyeye girilmiş olması durumunda istisnanın uygulanması mümkün bulunmamaktadır. 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.3.2 bölümünde, Kanun’da yer alan şartlara ilaveten “fon hesabına alınma işleminin, satışın yapıldığı yılı izleyen hesap döneminin başından itibaren kazancın beyan edildiği döneme ait kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarihe kadar yapılması” gerektiği belirtilmiştir.

3.6. İstisna Uygulamasında Tasdik Zorunluluğu

Kurum kazançlarından istisna tutulan kazanç ve iratların belirlenmiş parasal haddi aşması durumunda, istisna uygulaması için yeminli mali müşavir tasdik raporu bir diğer şarttır.

5 sıra No’lu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği ile 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında kurum kazancından indirilen kazanç ve iratlar tutarları toplamı belirlenmiş haddi aşan kurumlar vergisi mükelleflerinin, iştirak hisselerinin ve gayrimenkullerin satışından doğan kazançlara ilişkin istisnadan yararlanabilmeleri için vergi dışı tutulan işlemlerin, ilgili mevzuat hükümlerine uygun olduğunun yeminli mali müşavirler tarafından düzenlenen “Kurumlar Vergisi İstisna ve İndirim Tasdik Raporları” ile belgelenmesi zorunluluğu getirilmiştir.

37 Seri No’lu SM, SMMM VE YMM Kanunu Genel Tebliği’ ile mali müşavir tasdik raporu düzenlenmesi işlemleriyle ilgili hadler yeniden belirlenmiş ve Bakanlıkça özel bir belirleme yapılmadığı takdirde Tebliğ’de yer alan parasal hadlerin her yıl yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanacağı belirtilmiştir. Ancak 30.12.2022 tarihli 2. Mükerrer Resmî Gazete ’de yayımlanan 46 Sıra No’lu Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği ile 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca taşınmazlar ve iştirak hisselerinin satışından doğan kazançlara ait istisna ile ilgili işlemlere ilişkin had 663.000-TL olarak belirlenmiştir. Ayrıca söz konusu Tebliğ uyarınca Bakanlıkça özel bir belirleme yapılmadığı takdirde Tebliğ’de yer alan işlemlere ilişkin parasal hadler, 2023 yılı ve takip eden yıllarda herhangi bir artış olmaksızın uygulanacaktır.

4. KURUMLAR VERGİSİ BEYANINDA TAŞINMAZ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI UYGULAMASINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN YENİ DÜZENLEMELER

Kurumlar vergisi mükellefleri Vergi İdaresi tarafından her hangi bir uzatma durumu olmaması halinde her yıl Nisan ayı 1 ila 30’u tarihleri aralığında kurumlar vergisi beyannamesi,  vermektedirler. Kurumlar vergisi kapsamında istisna edilen kazançlar, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenmiştir. Bu istisnalardan en önemlilerinden biride 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde yer alan taşınmaz satış kazancı istisnasıdır. 15.07.2023 tarihi öncesinde beyanname üzerinde indirim yapılan istisna ile kurumların en az iki yıl süre ile aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançlarının %50’lik kısmını kurumlar vergisinden istisnasıydı.

Kurumlar vergisi mükellefleri açısından oldukça önem arz eden bu istisna uygulaması 14.07.2023 tarihinde kabul edilen ve yürürlük tarihi 15.07.2023 olan 7456 sayılı 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile kaldırılmıştır. Ancak 7456 sayılı Kanunun 22. maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 16. Madde uyarınca, 15.07.2023 tarihinden önce kurumların aktifinde yer alan taşınmazlar bakımından, taşınmaz satış kazancı istisnasının %25 olarak uygulanmasına devam edeceği hüküm altına alınmıştır.

Bu düzenlemeler doğrultusunda; her ne kadar 15.07.2023 tarihinden sonra kurumların aktifine girecek olan taşınmazlar için istisna uygulamasına son verilmiş olsa da,  15.07.2023 tarihinden önce kurumların aktifine kaydedilen taşınmazlar bakımından taşınmaz satış kazancı istisnası uygulamasından yüzde 25 oranında faydalanılmaya devam edileceği hususunun göz önünde bulundurulmasının, kurumlara ödenecek vergi tutarı bakımından önemli avantajlar sağlayacağı söylenebilir.

5.SONUÇ

Ülkemizde geliri vergilendiren kanunlardan biri olan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yükümlüler için oldukça önem arz eden vergi muafiyet ve istisnalarına yer verilmiştir. Söz konusu istisnalardan biri de 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu 5/1e ve 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde sayılan şartların sağlanması koşuluyla taşınmaz satış kazancı istisnasıdır.

Kurumlar vergisi mükellefleri açısından oldukça önem arz eden bu istisna uygulaması 7456 sayılı 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile kaldırılsa da, 7456 sayılı Kanunun 22. maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 16. Madde uyarınca, 15.07.2023 tarihinden önce kurumların aktifinde yer alan taşınmazlar için, taşınmaz satış kazancı istisnasından %25 oranında yararlanılmaya devam edilmemesi gerekmektedir. Yani verilecek olan beyannamede, 15.07.2023 tarihinden önce kurum aktifine kaydedilen taşınmazların satışından doğan kazançların %25’lik kısmı kurumlar vergisinden istisna olacaktır.

Bu bağlamda, her ne kadar 15.07.2023 tarihinden sonra kurumların aktifine girecek olan taşınmazlar için istisna uygulamasına son verilmiş olsa da,  15.07.2023 tarihinden önce kurumların aktifine kaydedilen taşınmazlar bakımından taşınmaz satış kazancı istisnası uygulamasından yüzde 25 oranında faydalanılmaya devam edileceği hususunun göz önünde bulundurulması kurumlara önemli vergi avantajı sağlayacaktır.

KAYNAKÇA

*213 Sayılı Vergi Usul Kanunu

*5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu

*4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu

* 7456 sayılı 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı KHK Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun

*1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği

*37 Seri No’lu SM, SMMM VE YMM Kanunu Genel Tebliği

*46 Sıra No’lu Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği

*5 Sıra No’lu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği

*Topçu K. M, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi , s.56, ss.263-286, 2023 (Hakemli Dergi)

*Danıştay 4 D, 2018/4170, 17.03.2022.

* Antalya Vergi Dairesi Başkanlığının 12.08.2020 tarih ve 49327596-125.05[KVK.2019. ÖZ.36]-E.124405 sayılı özelgesi.

*İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 08.09.2017 tarih ve 62030549-125[5-2015/237]-279599 sayılı özelgesi.

*Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 18.04.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.02- KVK-5/1-e-102 sayılı özelgesi

*Ordu Defterdarlığının 23.02.2012 tarih ve B.07.4.DEF.0.52.10.00-003-5 sayılı özelgesi.

*İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 15.10.2017 tarih ve 62030549-125[5-2016/417]-335325 sayılı özelgesi.

*Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 27.05.2014 tarih ve 64597866-125[5/1-e-2014]- 78 sayılı özelgesi.

29.03.2024

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Uğur Kızılgül
Vergi Müfettişi
Bilim Uzmanı
ugur.kizilgul25@gmail.com

 

 

Türkiye’de Gelir Vergisine Tabi Kazanç ve İratların Vergi Yüklerine İlişkin Örnek Çalışma

Uncategorized

Türkiye’de Gelir Vergisine Tabi Kazanç ve İratların Vergi Yüklerine İlişkin Örnek Çalışma

Her yılın Mart ayı gelir vergisine tabi gelir ve kazançların vergi mükelleflerince beyan edildiği aydır. Buna göre de her yılın gelir vergisi rekortmenleri diğer bir ifadeyle elde ettiği gelir veya kazanç üzerinden en fazla gelir vergisi ödeyen kişiler açıklanır. Bu yazımızda ise en fazla veya en az gelir vergisi ödeyen mükellefler değil üzerinden en fazla veya en az gelir vergisi ödenen kazançlar üzerinde durulacaktır. Ayrıca şunu da belirtmekte fayda vardır ki, en fazla gelir vergisi ödeyen kişi, ülkede en fazla geliri de elde etmiş olacağı anlamına gelmemektedir. Aşağıda yaptığımız çalışmada görüleceği üzere, birçok kazanç türünde gelir vergisi oranı 0 (sıfır) olduğundan, sözkonusu kazançları elde edenler şayet bu kazançları dolayısıyla en fazla gelir elde edenler olsa dahi ödedikleri gelir vergisi olmayacaktır.

Türkiye’de gelir ve kazançlara ilişkin gelir vergisi yükünün genelde yüksek olduğu söylenir. Buna delil olarak da artan oranlı gelir vergisinde %35 vergi oranı ifade edilir. Gerçekten de Türkiye’de gelir vergisine tabi kazanç ve iratlarda vergi yükü yüksek mi değil mi bunun örnek çalışmasını yapmaya çalıştık.

Bu örnek çalışma sonucunda, Türk Gelir Vergisi sisteminde kazançlar arasında vergilemede adalet var mı? Gelir vergisi kanunumuz adaletli mi değil mi? gibi soruların cevapları da açıkça görülmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 1’inci maddesinde gelirin tanımı yapılmış ve 2’nci maddesinde ise gelir vergisi kapsamına giren kazanç ve iratlar sayılmıştır. Buna göre, gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olup, kazanç ve iratlar ise ticari ve zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ile diğer kazanç ve iratlardır. Diğer kazanç ve iratlar kısmı, yukarıda sayılan kazanç ve iratlar kısmına girmeyen tüm kazanç ve iratları kapsadığı anlamına gelmemektedir. Diğer kazanç ve iratlar da GVK’nın 80 ila 82’nci maddeleri arasında düzenlenmiş olup, değer artışı ve arızi olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır.
Bir kazanç ve iradın gelir vergisi konusuna girebilmesi için, yukarıda sayılan kazanç ve iratlardan herhangi birisine dahil olması gerekmektedir, eğer dahil değilse sözkonusu kazanç veya gelir, gelir vergisi kapsamı dışında kalacaktır. Buna örnek vermek gerekirse, 2 yıldan fazla süreyle elde tutulan tam mükellef kurumlara ait hisse senetlerinin elden çıkarılması dolayısıyla elde edilen kazanç, Borsa İstanbul’da işlem gören ve 1 yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasında elde edilen kazanç, mahkemelerde kazanılan manevi ve bazı maddi tazminatlar, vb. unsurlar gelir vergisinin konusuna girmediklerinden gelir vergisine tabi değildirler.

Gelir vergisinde diğer bir unsur ise, verginin tarh işlemidir. Vergi tarh işlemi, vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden bir idari işlemdir. Gelir vergisi, kural olarak mükellefin beyanı üzerine tarh edilir. Gelir vergisi konusuna giren kazanç veya iratlarda, genel kural beyan esası olmakla birlikte, kanunda yer alan özel düzenlemeler dolayısıyla, çoğu kazanç ve iratlarda beyan usulü yerine vergiyi kaynağında kesme denilen stopaj usulüyle gelir vergisi tarh edilmekte, ve bazı kazanç ve iratlar için stopaj usulü ile tarh edilen vergi, nihai vergi olmaktadır. Özellikle pasif nitelikteki kazanç ve iratlarda (çoğu menkul kıymet gelirleri ile menkul kıymet satış gelirleri) bu durum söz konusudur.

Gelir vergisi ile ilgili bir diğer husus ise, artan oranlı vergi dilimlerinin varlığıdır. Şöyle ki, gelir dilimleri artıkça o kısma uygulanacak vergi oranı da artmaktadır, böylece yüksek gelirli mükelleflerin vergi yükü, düşük gelirli mükelleflerin vergi yükünden fazla olmaktadır. Ancak bu konuda da bazı özel düzenlemelerle, çoğu kazanç ve iratlarda artan oranlı yerine tek oranlı vergi oranı uygulanarak, genel uygulamadan sapmalar olmaktadır. Örnek çalışmamızda bu durum daha açık olarak görülecektir.

GVK’nın 103’üncü maddesinde yer alan 2018 yılına ilişkin gelir vergisi tarifesini belirtmekte fayda vardır. Çünkü bu kanun maddesindeki tarife, özel bir düzenleme olmadıkça, tüm gelir vergisi kazançlarına uygulanacak tarifedir. Buna göre 2018 yılına ait gelir vergisi tarifesi aşağıdaki gibidir.

Gelir Dilimleri Vergi Oranları
0 – 14.800 TL % 15
14.801 – 34.000 TL 14.800 TL’si için 2.220 TL, fazlası % 20
34.001- 80.000 TL (ücret gelirlerinde
34.001- 120.000 TL)
34.000 TL’si için 6.060 TL, fazlası % 27
80.001 TL –
(ücret gelirlerinde 120.001 TL – )
80.000 TL’si için 18.480 TL (ücret gelirlerinde 120.000 TL’si için 29.280 TL), fazlası % 35

Ayrıca şunu da belirtmekte fayda vardır ki, Gelir Vergisi Kanunu’nun Geçici 67’nci maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı Kararı ile (eski hükümet sistemimizde Bakanlar Kurulu) madde kapsamındaki menkul sermaye iratları, türüne göre %0 ile %15 arasında tevkif suretiyle vergilendirilmekte olup sözkonusu vergiler bu kazançlar için nihai vergi olmaktadır.

1. Kazanç Türleri İtibariyle Gelir Vergisi Yüküne İlişkin Örnek Çalışma
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, yaptığımız bu çalışmada bazı kriterler özellikle şahsi nitelikte olan muafiyet, istisna ve indirimler (örneğin sakatlık indirimi, asgari geçim indirimi, eğitim ve öğretim kazanç istisnası, genç girişimci istisnası, vb.) dikkate alınmamıştır. Çünkü sözkonusu indirim, istisna ve muafiyetler genele teşmil edilmeyen ve özellikli durumlara veya kişilere uygulanmaktadır. Örneğin genç girişimci istisnası, GVK’nın mükerrer 20’nci maddesinde belirtilen şartları taşıyanların yararlanabileceği istisna olup, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının 75.000 Türk lirasına kadar olan kısmı gelir vergisinden istisnadır.
Diğer bir örnekse, pilotların uçuşları dolayısıyla aldıkları ücret, prim veya tazminatlar da gelir vergisinden istisnadır.
Buna benzer kişilere bağlı olan indirim, istisna ve muafiyetler örnek çalışmamızda dikkate alınmayacak olup, herkes için geçerli olan kazanç ve gelirlere uygulanacak gelir vergisi oranları dikkate alınacaktır.
Aşağıdaki örnek çalışmamızda, tutar olarak 4 gelir veya kazanç grubu belirlenmiş olup, bunlar 34.000, 100.000, 250.000 ve 1.000.000 TL’dir. Sözkonusu rakamların seçilmelerine ilişkin herhangi bir neden olmayıp, sadece 34.000 TL gelir türünün seçilme nedeni, 2018 yılına ilişkin olarak GVK’nın 103’üncü maddesinde yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı ifade etmekte olup, bazı durumlarda beyan sınırı olduğundan dolayıdır.
Aşağıdaki çalışma tablosunda toplam 31 kazanç ve gelir türünün, 4 farklı kazanç tutarındaki gelir vergisi, ve buna bağlı olarak vergi yükleri hesaplanmıştır. Bu kazanç türlerinden 2’si (Borsa İstanbul’da işlem gören ve 1 yıldan fazla elde tutulan hisse senedi alım satım kazancı, ile tam mükelleflere ait olup 2 yıldan fazla sürede elde tutulan hisse senedi alım satım kazancı) gelir vergisinin konusuna girmemekle beraber sözkonusu kazançların (olmayan) vergi yükünü belirtmek için tabloda yer almaktadır.

.
2. Örnek Çalışma Neticesinde En Çok ve En Az Vergi Yüklerine Sahip Gelir Ve Kazanç Türleri        
Farklı gelir ve kazanç türleri arasında vergi dilimleri ne olursa olsun vergi yükü en az olan diğer bir ifadeyle vergi yükü sıfır (0) olan (en fazla vergi avantajı sağlanan) gelir ve kazançlar aşağıdaki gibidir:

Gelir ve Kazanç Türleri Vergi Yükü (%)
Hazinece ihraç edilen Altına Dayalı Devlet İç Borçlanma Senetlerinin Faizleri 0
Hisse senedi yoğun ve 1 yıldan az MKYF, BYF kar payı (fona iade) 0
Hazinece Çıkarılan Altına dayalı ihraç edilen tahvil, hazine bonosu ile TOKİ ve ÖİB tarafından çıkarılan menkul kıymetlerin alım satım kazancı 0
Borsa İstanbul’da işlem gören (MKYO hariç) ve 1 yıldan az süreyle elde tutulan hisse senedi alım satımı 0
Borsa İstanbul’da işlem görmeyip, SPK Kurul kaydına alınmış banka veya aracı kurumlar vasıtasıyla 2 yıl içerisinde elden çıkarılan hisse senedi alım satım kazancı 0
Borsa İstanbul’da işlem gören ve 1 yıldan fazla elde tutulan hisse senedi alım satım kazancı (gelir vergisi konusuna girmez – vergi dışı) 0
Tam mükelleflere ait olup 2 yıldan fazla sürede elde tutulan hisse senedi alım satım kazancı (gelir vergisi konusuna girmez – vergi dışı) 0
Hisse senedi yoğun BYF katılma belgelerinin 1 yıl içerisinde elden çıkarma kazancı 0
Borsada işlem gören aracı kuruluş varantları elden çıkarma kazancı 0
Hisse senetlerine veya endekslerine dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin alım satım kazancı 0

Vergi yükü yönünden en az ikinci vergi yüküne (%10) sahip gelir ve kazançlar ise:

Gelir ve Kazanç Türleri Vergi Yükü (%)
Yurtiçinde İhraç Edilen Her nevi tahvil ve bono faizi (Hazinece ihraç edilen Altına Dayalı Devlet İç Borçlanma Senetlerinin Faizleri hariç) 10
Hisse Senedi yoğun olmayan MKYF ve BYF 10
VDMK, İDMK, İTMK, VTMK, Kira sertifikaları Gayrimenkul kira sertifikaları dönemsel getiri (kar payı, faiz vb.) 10
1 yıldan uzun süreli mevduat dönemsel getiri (faiz, kar payı, vb.) 10
Her nevi yurtiçi tahvil ve bono ile TOKİ ve ÖİB tarafından çıkarılan menkul kıymet (Altına dayalı ihraç Edilenler hariç) alım satım kazancı 10
Borsa İstanbul’da işlem gören MKYO ait ve 1 yıldan az süreyle elde tutulan hisse senedi alım satımı 10
Diğer BYF katılma belgeleri elden çıkarma kazancı 10
VDMK, İDMK, İTMK, VTMK, Katılma intifa senedi, Kira sertifikaları, Gayrimenkul kira sertifikaları ve Kar-zarar ortalığı belgesi alım satım kazancı 10
(Hisse senetlerine veya endekslerine dayalı olanlar hariç) Vadeli İşlem ve Opsiyon Sözleşmeleri alım satım kazancı 10

Yukarıdaki her iki tabloda da vergi yükü en az olan (% 0 ve %10) gelir ve kazançlar yer almaktadır. Tablodan da görüleceği üzere sözkonusu gelir ve kazançlar, pasif nitelikte olan diğer bir ifadeyle reel ekonomiden ziyade finans ekonomisinden elde edilmiş olup (genellikle risk içermeyen), ticari, zirai veya bedeni ve ilmi bir çalışma sonucunda kazanılan gelir veya kazançları içermemektedir.

Farklı gelir ve kazanç türleri arasındaki 100.000, 250.000 ve 1.000.000 gelir gruplarında vergi yükü en fazla olan gelir ve kazançlar ise aşağıdaki gibidir:

Gelir ve Kazanç Türleri Vergi Matrahı 1.000.000 TL’de Vergi Matrahı 250.000 TL’de Vergi Matrahı 100.000 TL’de
Vergi Yükü (%) Vergi Yükü (%) Vergi Yükü (%)
Ticari Kazanç 34,05 31,18 25,55
Zirai Kazanç (gerçek Usul) 34,05 31,18 25,55
Serbest Meslek Kazancı 34,05 31,18 25,55
Borsada işlem görmeyip ve  banka veya aracı kurumlar vasıtası olmadan 2 yıl içerisinde elden çıkarılan hisse senedi alım satım kazancı 34,05 31,18 25,55
(Konut Kira Geliri hariç) Gayrimenkul Sermaye İratları 34,05 31,19 25,48
Ücret (Evli, Eşi Çalışan ve 1 Çocuklu için AGİ Hesaplanmış) 33,52 29,07 21,78

Yukarıdaki tabloya bakıldığında, Türkiye’de gelir vergisinde en fazla vergi yüküne sahip gelir ve kazançlar ticari kazanç, zirai kazanç, serbest meslek kazanç, ücret, gayrimenkul sermaye iratları ile Borsa İstanbul’da işlem görmeyen ve 2 yıl içerisinde elden çıkarılan hisse senedi alım satım kazancıdır.

Şöyle de ifade edilebilir; vergi yükü fazla olan kazançlar reel sektörde elde edilen, yatırım, emek ve sermaye konularak (kaybetme riski de barındırarak) sonucunda kâr veya gelir elde edilerek gelir vergisine tabi olan kazançlardır.

Sonuç
Yukarıda yaptığımız gelir vergisi vergi yüküne ilişkin çalışmamızda kişilere bağlı istisna, indirim veya muafiyetlere değinmedik. Çünkü sözkonusu indirim, istisna ve muafiyetler genele teşmil edilmeyen ve özellikli durumlara veya kişilere uygulanmaktadır. Dolayısıyla, kişilere bağlı istisna, indirim veya muafiyetlerden bağımsız yapılan örnek çalışmamızda görülmüştür ki; Türk Gelir Vergisi, uygulamaları yönünden reel sektöre yatırımı teşvik eden veya istihdamı artırmaya yönelik bir yapıdan ziyade pasif nitelikteki gelir ve kazançları (reel yatırımı olmayan, emek ve organizasyon içermeden kazanılan faiz ve benzeri nitelikteki gelir ve kazançları) daha fazla destekleyici bir yapıdadır.

Bu durum da gelir vergisinde adaleti zedelemekte kalmamakta aynı zamanda Türkiye’ye yapılacak reel sektör yatırımı ve bunun sonucunda oluşacak istihdama negatif etki oluşturmaktadır.

Bu adaletsizliğe ve negatif ayrıştırmaya neden olan en baştaki kanuni düzenleme ise Gelir Vergisi Kanunun Geçici 67. maddesidir. Sözkonusu düzenleme, 5281 sayılı Kanunu’nun 30’uncu maddesiyle GVK’ya eklenmiş olup 01.01.2006 yılından itibaren yaklaşık 14 yıldır uygulanmaktadır. Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız tarafından yakın zamanda vergi uygulamalarında revizyona gidileceğinden ve vergi mimarisi ile ilgili çok büyük bir reform süreci başlayacağından bahsedilmiştir.

Ümit ediyoruz ki sözkonusu reform ve revizyonların başlangıç tarafı Gelir Vergisi Kanunu olmalı ve vergi yükünde adaletsizliğin temeli olan Geçici 67. madde garabetinin bertaraf edilmesi olmalıdır.

Süleyman DEMİR
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi

https://vergialgi.com/turkiye-de-gelir-vergisine-tabi-kazanc-ve-iratlarin-vergi-yuklerine-iliskin-ornek-calisma

Öz sermaye hesaplarına ilişkin enflasyon farklarını sermayeye ilave ederken bir kere daha düşünün!

Uncategorized

Öz sermaye hesaplarına ilişkin enflasyon farklarını sermayeye ilave ederken bir kere daha düşünün!

Öz sermayeyi artırmayan ve hiçbir olumlu vergisel sonucu olmayan bu işlemin yapılmasını kesinlikle önermiyorum. Aman dikkat!

Değerli okurlar, enflasyon muhasebesinden/düzeltmesinden ben sıkıldım, ancak konular peşimi bırakmıyor!

Başlıkta konusunu belirttiğim bugünkü yazıma geçmeden önce enflasyon muhasebesi ile ilgili daha önce defalarca gündeme getirdiğim iki eleştirimi affınıza sığınarak tekrar dikkatinize sunmak isterim.

Birincisi, iş dünyasının enflasyon düzeltmesi nedeniyle henüz realize olmamış kazançlar üzerinden vergi ödemek zorunda kalacaklarını yeni yeni idrak etmeye başlamaları. Anlı şanlı iş insanlarımız enflasyonist kârlar üzerinden vergi ödemekten şikâyet edip, enflasyon muhasebesini savunurken mevcut düzenlemenin kendi aleyhlerine olacağını göremediler. Enflasyonist ortamdan kazanç sağladıklarını düşünemediler. Maalesef bu iş insanlarının danışmanları da onları uyarmakta geç kaldı.

Şimdi herkesi bir telaş aldı. Nasıl yaparız da enflasyon düzeltmesinin 2024 yılından itibaren vergi için geçerli olmamasını sağlarız, diye sağa sola saldırıyorlar. İlk çıkacak torba yasaya, banka ve sigorta şirketlerinde olduğu gibi uygulamanın vergisel sonuç yaratmayacağını ekletmek istiyorlar.

Bunu talep ederken, düzeltme farklarını vergilendirmeyen 2023 uygulamasının düzeltilmiş değerleri baz (parasal olmayan stok, duran varlık, arsa, iştirak hissesi gibi aktif kalemlerde maliyet) olarak kabul eden yaklaşımını eleştirmiyorlar. Bu uygulamanın avantajlarından yararlanmak, yani bu değerlerin 2024 yılına başlangıç değerleri olarak kabul edilmesinden vazgeçilmemesini istiyorlar.

Bu yaklaşımı etik bulmuyorum, eğer 2024 ve sonraki yıllara ilişkin enflasyon düzeltmesi uygulamalarının vergisel etki yaratması istenmiyorsa (ki torba yasaya eklenecek bir maddeyle bu kolaylıkla sağlanabilir), geçmiş yıllara ilişkin 2023 düzeltmesi nedeniyle parasal olmayan aktif kalemler üzerinden hesaplanacak ve ileride maliyet olarak kabul edilecek enflasyon farkları üzerinden düşük oranda bir özel vergilemeye de sıcak bakılmalıdır.

İkinci konu, enflasyon düzeltmesi nedeniyle hesaplanan öz sermaye hesaplarına ilişkin farkların enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına ne zamandan itibaren mahsup edilebileceğine yönelik tartışmalar…

Bu mahsup işlemi Vergi Usul Kanununun mükerrer 298/A-5 inci maddesinde düzenlenmiş ve bu mahsup için genel kurul kararı aranmamıştır. Genel düzenleme olan Türk Ticaret Kanunu’nda da bu konuda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Hatta mahsuba yönelik yönetim kurulu kararı alınması bile şart değildir. Bu mahsubun yapılmış olduğu finansal tablonun (bilançonun) genel kurulca onaylanması, bu mahsubun zımnen onaylandığı anlamına gelir ve bu husus tüm tartışmaları sona erdirecek niteliktedir.

Bu nedenle, 2023 düzeltmesi neticesinde oluşan enflasyon düzeltme zararlarına öz sermaye hesapları üzerinden hesaplanan farklarının mahsubu işleminin, 2023 yılı düzeltme kayıtlarının 2023 defterlerine 31/12/2023 tarihi itibariyle kaydı yapıldıktan sonra yine aynı tarihli ayrı bir kayıtla yapılabilmesi mümkündür. Bunun için genel kurul kararına ihtiyaç yoktur.

Bu konudaki tartışmaları gereksiz buluyorum. Üstelik bu mahsup kâr dağıtımına ilişkin yine benim gereksiz bulduğum tartışmaları son erdirebilecek sonuçlar doğurabilecekken…

Şimdi gelelim bugünkü konumuza…

Kanuna göre, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz. (VUK 298/A-5)

Bu hükmün tahrikine kapılarak sermayelerini yüksek göstermek isteyen kurumlar, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarını sermayelerine eklemek isteyebilirler. Bu işlemin sermayeyi bilançoda yüksek göstermek dışında hiçbir sonucu yoktur. Öz sermayeyi artırmaz, nakdi sermaye artırımına ilişkin faiz indiriminden yararlanılamaz, hatta artırılan sermayenin on binde dördüne tekabül eden Rekabet Kurumu payının (gereksiz yere) ödenmesine neden olur.

Bu işlemin sonradan ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçları da vardır.

Öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farkları sermayeye eklendikten sonra beş yıl içinde sermaye azaltımı yapılması halinde azaltımın öncelikle bu kaynaktan yapıldığı kabul edilir.

Bunun sonucu çok ağırdır!

Kurumlar vergisi Kanununun 32/A maddesine göre, kurumların öz sermaye kalemlerini sermayeye ekledikleri tarihten itibaren beş tam yıllık süre tamamlanmadan sermaye azaltımı yapmaları durumunda, azaltımın öncelikle “sermayeye ilave dışında başka bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya sermaye hesabından başka hesaplara aktarımı kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına “bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak öz sermaye kalemlerinden” kaynaklandığı kabul edilir.

Bu kaynakların başında öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farkları gelir.

Nitekim sermaye azaltımına ilişkin tebliğde yer alan aşağıdaki örnekte, enflasyon düzeltme farklarının sermayeye eklendiği tarihten itibaren beş tam yıl geçmeden kurumlar tarafından sermayenin azaltılması halinde azaltımın öncelikle enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından yapıldığı kabul edilecektir.

Bu kabulün doğal bir sonucu olarak da azaltıma konu edilen ve enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından kaynaklanan tutar hem kurumlar vergisine hem de ortakların niteliğine bağlı olarak kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacaktır. Yine ortakların niteliğine bağlı olarak yapılmış sayılan bu kar dağıtımı nedeniyle şartların sağlanmasına bağlı olarak gelir vergisi ödenmesi gerekeceği de açıktır.

Örnek: (DEF) A.Ş. 50.000 TL nakdi sermaye ile 16/6/2000 tarihinde kurulmuştur. Şirket genel kurulunun 29/12/2022 tarihinde aldığı kararla şirketin sermayesinin 1.000.000 TL’ye çıkarılması ve bu tutarın 650.000 TL’sinin şirket ortaklarınca nakden işletmeye konulması, 200.000 TL’sinin enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından, 100.000 TL’sinin ise geçmiş yıl karlarından karşılanması kararı alınmıştır. Bu karar, 11/1/2023 tarihinde tescil edilmiştir.

Mükellef kurum tarafından 7/8/2025 tarihinde tescil edilen kararla şirket sermayesinin 400.000 TL azaltılması kararı alınmıştır.

Buna göre, azaltıma konu edilen sermayenin 200.000 TL’sinin enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından, 100.000 TL’sinin geçmiş yıl karlarından ve kalan 100.000 TL’sinin de nakdi sermayeden yapıldığı kabul edilecektir…

Bu yazı için son sözlerim…

Öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farklarını (sermaye düzeltmesi olumlu farkları ile yasal ve olağanüstü yedekler, geçmiş yıl karları gibi öz sermaye hesaplarına ilişkin enflasyon fark hesaplarını) sermayeye eklemenin çok ağır vergisel sonuçları olabilir.

Öz sermayeyi artırmayan ve hiçbir olumlu vergisel sonucu olmayan bu işlemin yapılmasını kesinlikle önermiyorum. Aman dikkat!

 

 

Erdoğan Sağlam

T24 Yazar, BDO Türkiye (Denet) Managing Partner
https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/oz-sermaye-hesaplarina-iliskin-enflasyon-farklarini-sermayeye-ilave-ederken-bir-kere-daha-dusunun,44140

Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme ve ödeme sürelerine ilişkin

Uncategorized

28/12/2023 tarihli ve 32413 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 27/12/2023 tarihli ve 7491 sayılı Kanun ile 3065 sayılı Kanunun (29/1) maddesinde değişiklik yapılarak vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilen KDV’nin 1 No.lu KDV Beyannamesinde indirimi, ödeme şartına bağlanmıştır. 2 No.lu KDV Beyannamesiyle beyan edilen KDV ödendiği vergilendirme dönemine ilişkin 1 No.lu KDV Beyannamesinde indirim konusu yapılacaktır.

3065 sayılı Kanunun (29/5) maddesinde Bakanlığımıza verilen yetki çerçevesinde, vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından tevkif edilen ve tevkifatın yapıldığı döneme ait 1 No.lu KDV Beyannamesinden önce verilen aynı döneme ait 2 No.lu KDV Beyannamesiyle süresinde beyan edilerek süresinde ödenen KDV’nin, 2 No.lu KDV Beyannamesinin ait olduğu dönemin 1 No.lu KDV Beyannamesinde indirim konusu yapılması uygun bulunmuştur. Vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından tevkif edilerek beyan edilen ancak kısmen ödenen KDV’nin ödendiği kısım itibarıyla indirim konusu yapılması mümkündür.

Kısmi tevkifata tabi işlemlerde, işlem bedeli üzerinden hesaplanan KDV’nin satıcı tarafından beyan edilecek kısmı, alıcı tarafından takvim yılını takip eden takvim yılı aşılmamak şartıyla işleme ait fatura veya benzeri belgenin defterlere kaydedildiği döneme ilişkin olarak verilmesi gereken 1 No.lu KDV Beyannamesinde indirim konusu yapılır.

Ayrıca, 10 Şubat 2024 tarihli ve 164 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile “Vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından verilmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin” verilme ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri uzatılmıştır. 1 Şubat 2024 tarihinden itibaren verilmesi gereken beyannamelerden başlamak üzere, vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından vergilendirme dönemini takip eden ayın 21 inci günü akşamına kadar verilip beyanname verecekleri ayın 23 üncü günü akşamına kadar ödenmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri, ilgili vergilendirme dönemini takip eden ayın 25 inci günü sonuna kadar uzatılmıştır.

Vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından verilmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannameleri dışında kalan Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme ve ödeme sürelerine ilişkin olarak 22/12/2022 tarihli ve VUK-149/2022-12 sayılı Sirküler ile yapılan belirleme ise geçerliliğini korumaktadır.

Kaynak: GİB

ODA KAYITLARI USULÜNE GÖRE OLMAYANLARIN TARIM VE ORMAN İL/İLÇE MÜDÜRLÜĞÜ KAYDINA GÖRE SİGORTALILIKLARI GEÇERLİ SAYILIR

Uncategorized

ODA KAYITLARI USULÜNE GÖRE OLMAYANLARIN TARIM VE ORMAN İL/İLÇE MÜDÜRLÜĞÜ KAYDINA
GÖRE SİGORTALILIKLARI GEÇERLİ SAYILIR
ÖZET
5510 sayılı Kanunun 4-1/ (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamındaki sigortalılığın başlatılmasına ilişkin ziraat odası kayıtlarının genel olarak usulüne uygun olmadığının SGK’nın denetim ve kontrolle görevli memurları tarafından tespit edilmesi kaydıyla, sigortalılıklarının yeniden başlatıldığı tarihte Tarım ve Orman İl/İlçe Müdürlüğü kaydı bulunması halinde sigortalıklarının yeniden başlatılma işlemi geçerli sayılacaktır.
ODA KAYITLAINA GÖRE SİGORTALILIĞIN SONA ERMESİ VE YENİDEN BAŞLATILMASI
SGK tarafından düzenlenen “Sigortalılık İşlemleri” konulu 22.02.2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgenin Üçüncü Kısım, Beşinci Bölümde yer alan “3- Tarımsal faaliyette bulunanların sigortalılığının sona ermesi ve bildirimi” başlığının dördüncü paragrafına ekleme yapılarak, ziraat odası kayıtlarının usulsüz olması nedeniyle sigortalılığı sona erenlerin yeniden sigortalı olmasına yönelik düzenleme yapılmıştır.
2926 sayılı Kanun kapsamındaki tarımsal faaliyeti devam ederken Kanunun geçici 63 ve 76 ncı maddeleri kapsamına girmesi nedeniyle sigortalılığı durdurulanların daha sonra yeniden sigortalılığının başlatılması gerektiği tarih veya öncesinde başlayıp devam eden usulüne uygun ziraat odası üyelik kaydı bulunması halinde Kurum kayıtlarına intikal tarihine bakılmaksızın Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamında yeniden sigortalılıkları başlatılacaktır.
Yukarıdaki genelge hükmüne aşağıdaki bölüm eklenmiştir.
“Ayrıca, bu şekilde sigortalılıkları yeniden başlatılmış olanların sigortalılıklarının başlatılmasına ilişkin ziraat odası kaydının usulüne uygun olmadığının sonradan tespiti durumunda, Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamındaki sigortalılığın başlatılmasına ilişkin ziraat odası kayıtlarının genel olarak usulüne uygun olmadığının Kurumumuzun denetim ve kontrolle görevli memurları tarafından tespit edilmesi kaydıyla, sigortalılıklarının yeniden başlatıldığı tarihte Tarım ve Orman İl/İlçe Müdürlüğü kaydı bulunması halinde sigortalıklarının yeniden başlatılma işlemi geçerli sayılacaktır.”

SGK Genelgesi 2024/4 “2013/11 sayılı Genelgede değişiklik hk.”…>>>

TÜRMOB

Asgari ücret desteğinde bir detaya dikkat!

Uncategorized

Asgari ücret desteğinde bir detaya dikkat!

2024 yılı asgari ücret desteğinde önceki yıllardan farklı olarak önemli sayılacak bir kural değişikliğine gidilmiştir. Yapılan düzenlemeyle asgari ücret desteğinden yararlanabilmek için ilk defa 2024 yılında sigortalı çalıştırmaya başlayan işverenlerin yanı sıra öteden beri sigortalı çalıştıran işverenler yönünden de ödeme vadesi geçmiş prim ve idari para cezası borcunun bulunmaması ve cari aya ait primlerin yasal süresi içinde ödenmesi şartı getirilmiştir.

Daha da önemlisi ilk defa 2019/8 sayılı genelgeyle başlanan ve 2024/3 sayılı genelgeyle devam eden uygulamaya göre, asgari ücret desteğinden yararlanmış işverenlerce 2024/Ocak ila Aralık aylarına ilişkin 28/2/2025 tarihinden önce yasal süresi dışında ve kendiliğinden verilecek ek bildirge sonrasında ilave bir prim borcu ortaya çıkarsa, ilgili ayda yararlanılmış asgari ücret destekleri gecikme zammıyla birlikte geri alınacak. Ayrıca süresi dışında verilen ek bildirge sonrası tahakkuk eden borçlar takip eden ayın sonuna kadar ödenmez ise ödemenin yapılacağı tarihe kadar yararlanılmış asgari ücret destekleri de yine aynı işleme tabi tutulacak.

Aslında asgari ücret desteğinden yararlanılan yılda tescil edilmiş işyerleri yönünden süresi dışında verilen ek bildirgelerden kaynaklanan prim borçlarından dolayı asgari ücret desteklerinin geri alınmasına yönelik uygulamaya 2019 yılında geçilmişti. Ne var ki bu şart 2024 yılından önce yalnızca asgari ücret desteğinden yararlanılan yılda tescil edilmiş işyerleri yönünden aranılmakta iken, 2024 yılında yasa metninde yapılan değişiklikle birlikte sigortalı çalıştıran tüm işverenler yönünden aranılmaya başlandığından uygulamadan etkilenecek kesim önceki yıllara göre kat be kat artmıştır.

Hatta prime esas kazancın eksik bildirilmiş olduğunun denetim elemanlarınca tespit edilmesi ve eksik bildirilen kazancın asgari ücretin onda birinden az olması halinde bu durum ilgili yıldaki asgari ücret desteğinin geri alınmasına neden olmazken, işverenlerin kendiliğinden yasal süresi dışında verdikleri ek bildirge sonrasında ortaya çıkan prim borcu asgari ücretin onda birinden az bile olsa ilgili aydaki asgari ücret destekleri alınacaktır.

2024/Ocak ila Aralık aylarına ilişkin ek nitelikteki bildirge 28/2/2025 tarihinden sonra SGK’ya verilir ise ilgili aydaki asgari ücret desteği geri alınmayacak olmasına rağmen, bu defa da ek bildirgenin 3 aylık süre dışında verilmesi nedeniyle Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 103. maddesine istinaden durum denetim ve kontrolle görevli memurlara sevk edilecektir. Ayrıca tahsis talebinde bulunup SGDP’ye tabi çalışmaya başlayan ancak emeklilik şartlarını sağlamadıkları sonradan tespit edilen çalışanlar yönünden belge türü değişiklik işlemlerinin ivedilikle yapılması gerektiği veya 06111 teşvikinden ortalama hatasından dolayı yersiz yararlanıldığı tespit edilen sigortalıların cari ayda kanun numarası değişiklik işlemlerinin 28/2/2025 tarihi beklenilmeksizin bir an evvel yapılması gerektiği dikkate alındığında özellikle çalışan sayısı fazla olan işletmeler, 2024 yılındaki işlemlerini nasıl yaparlar, nasıl ederler bilinmez ama hatasız bir şekilde yapmaları gerekiyor. Aksi halde uygulamada bir değişikliğe gidilmez ise yapılacak en küçük hatanın faturası çok ağır olacaktır.

HABERİNİZ OLSUN! İŞE GİRİŞ ÖNCESİ SAĞLIK MASRAFLARINI ÇALIŞANA YANSITANLAR VAR

Oğlum 18 yaşını yeni doldurdu ve liseden sonra da okumadı. Ailede bir tek babası çalışınca işe girmek için birkaç işyerine başvurdu. En son başvurduğu mobilya imalatı yapan bir fabrika anlaşmalı olduğu özel hastaneden sağlık raporu getirmesini istemiş. Özel hastane sağlık raporu için 1.300 TL para istemiş, bunu işveren ödemez, siz ödeyeceksiniz demiş. Çocuğun zaten geliri yok, babasının aldığı maaş ortada, ne yapmamız gerekir. Fatma K.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 15. maddesinde sağlık gözetiminden doğan maliyetin ve bu gözetimden kaynaklı her türlü ek maliyetin işverence karşılanacağı ve çalışana yansıtılamayacağı öngörülmüştür.

Ne var ki sağlık muayenesinin yapıldığı tarih itibariyle işverenle çalışan arasında hizmet akdinin henüz kurulmamış olması gerekçe gösterilerek Okurumuz Fatma hanımın oğlunda olduğu gibi maliyeti işverenin değil çalışanın yüklenmek zorunda bırakıldığı durumlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır.

İşin enteresan tarafı, uygulamada yaşanan bu soruna rağmen İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünce yasanın çıkartıldığı 2012 yılından bu yana konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi 6331 sayılı Kanunda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverenlere onlarca farklı konuda idari para cezası uygulanırken, sağlık masraflarını çalışana yansıtan işverenlere yönelik herhangi bir müeyyideye de yer verilmemiştir.

Temennimiz o dur ki işe giriş öncesi sağlık gözetiminden kaynaklanan masrafların çalışanlardan alınmamasını sağlayacak düzenlemeler 12 yıl sonra bile olsa bir an evvel hayata geçirilir.

Okurumuz Fatma Hanım’ın oğluna geldiğimizde mevcut durumda işe girebilmesi adına ya 1.300 TL tutarındaki sağlık faturasını ödemesi ya da daha insaflı olan bir işverene iş başvurusunda bulunmasından başka bir alternatifi bulunmuyor ne yazık ki.

 

https://www.karar.com/yazarlar/eyup-sabri-demirci/rapor-parasiyla-ilgili-yasaya-anayasa-mahkemesinden-iptal-1599409

Eyüp Sabri Demirci

Sosyal Güvenlik Koordinatörü

Kadın işçiyi işe alan işverene 25000 TL ye kadar destek

Uncategorized

Kadın işçiyi işe alan işverene yirmi beş bin liraya kadar destek

İŞKUR tarafından istihdamın korunmasına ve artırılmasına yardımcı olmak amacıyla aktif işgücü programları kapsamında yeni bir program daha başlatılmıştır. “Kadın İstihdamı İçin Pozitif Ayrımcılık Projesi” kapsamında imalat sektöründe faaliyet gösteren ve Adana, Adıyaman, Ankara, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kilis, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Osmaniye, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ illerinde kurulu bulunan işyerlerinde 18-35 yaş aralığında kadın işçiyi işe alan işverenin 3 aylık süre zarfında her bir ay için 25.000 TL’ye kadar ücret, sigorta primi ve vergi maliyeti Avrupa Birliği fonu ile finanse edilen kaynaktan karşılanacak.

Programdan yararlanılabilmesi için işverenler yönünden aranılan şartlar;

  • İşyerinin imalat sektöründe faaliyet göstermesi, (SGK işyeri sicil numarasının 2. ve 3. rakamları 10 ila 32 arasında ise işyerinin imalat sektöründe olduğuna işaret etmektedir.)
  • İşyerinin kadın işçinin işe alındığı tarihten önceki son altı aydaki sigortalı sayısının ortalamasının 2 veya üzerinde olması,
  • Destekten yararlanılan aydaki sigortalı sayısının en az 2 olması, ayrıca programın başladığı aydan önceki aydaki sigortalı sayısının %10’unundan az olmaması,
  • İŞKUR’a kayıtlı olması,
  • İŞKUR tarafından düzenlenmiş kurs ve programlardan yararlanmama yönünde yaptırım uygulanmıyor olması,
  • Destekten yararlanılan kadın işçiyi destek süresinin en az iki katı kadar süreyle istihdam etmeyi taahhüt etmesi,
  • SGK’ya ve Maliyeye ödeme vadesi geçmiş borcun bulunmaması veya bulunmakla birlikte taksitlendirilmiş ya da yapılandırılmış olması

Gerekiyor.

Başvuru tarihinden önceki son bir yıl içerisinde mahkeme kararıyla veya yapılan kontrol ve denetimlerde çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği veya bildirilen sigortalıyı fiilen çalıştırmadığı tespit edilen işyerlerinin ise destekten yararlanmalarına izin verilmiyor.

Proje kapsamındaki işverenler sigortalı sayısının %10’u kadar kadın işçi için destek başvurusunda bulunabileceklerdir.

Kadın işçi yönünden aranılan şartlar ise;

  • İŞKUR’a kayıtlı işsiz olmak, (işe giriş bildirgesi verilmeden önce İŞKUR kaydı yapılmalıdır)
  • TC vatandaşı olmak,
  • İşe giriş tarihinden önceki son bir ayda uzun vadeli sigorta kolları kapsamında sigortalı olmamak,
  • İşe giriş tarih itibarıyla 18 yaşından büyük 35 yaşından küçük olmak
  • İşverenin eşi, ikinci dereceye kadar kan veya kayın hısımı olmamak,
  • Kurum tarafından düzenlenen mesleki eğitim kursu veya işbaşı eğitim programı kapsamında bekleme süresine tabi olmamak,
  • İşe giriş tarihi itibarıyla kurs veya programlara katılmama yönünde yaptırım uygulanmıyor olmak,
  • İşe giriş tarihinden önceki on iki aylık dönemde söz konusu işyerinin bağlı bulunduğu vergi numarası altında yer alan herhangi bir işyerinde istihdam edilmemiş olmak.

Kadın işçiye 0-66 aylık çocuğu varsa ayrıca 3.000 TL bakım desteği verilecek

Program kapsamında işverenlere verilecek desteğin yanı sıra kadın işçiye de 0-66 ay arasında çocuğu varsa üç aylık süre zarfında her bir ay için 3.000 TL çocuk bakım desteği verilecek.

Çocuk bakım desteğinden yararlanılabilmesi için;

  • Evlatlık edinilen ve velayet altında bulunanlar da dahil olmak üzere çocuğun destekten yararlanılan ayın ilk günü itibarıyla 0-66 ay arasında olması
  • Kadın işçinin SGK’ya bildirilen prim gün sayısının 20 veya üzerinde olması

Gerekiyor.

Aman dikkat!

Gerek işverenlere, gerekse 0-66 ay aralığında çocuğu bulunan kadın işçiye verilecek destek için kadın işçinin SGK’ya bildirilen prim gün sayısının 20 veya üzerinde olması gerekiyor. Programın başladığı gün itibarıyla ilgili ayın kalan süresi 20 günden az ise destek ödemesi takip eden aydan itibaren başlatılacaktır.

İşverenlerin destekten yararlanma süresi içindeki aylarda ortalama çalışan sayısında programın başlangıcından önceki aydaki çalışan sayısına göre yüzde 10’dan fazla azalma olması halinde bu aylarda destek ödemesi yapılmayacağı gibi destek ödemesi yapılmayan ay, üç aylık yararlanma süresinden de düşülecektir.

İş sözleşmesinin kadın işçi tarafından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II. bendinde belirtilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller nedeniyle feshi halinde, destek ödemeleri işverenden yasal faiziyle geri alınacaktır.

Destekten yararlanma süresi sona erip destek süresinin iki katı kadar zorunlu istihdam süresine geçildiğinde kadın işçinin aynı işverenin aynı vergi kimlik numarasında faaliyet gösteren başka şubesinde istihdam edilmesi mümkündür.

Zorunlu istihdam süreci sona ermeden kadın işçinin işten çıkarılması veya ayrılması durumunda 30 gün içinde destekten yararlanma şartlarını taşıyan başka bir kadın işçinin işe alınması icap etmektedir.

Belirtilen nitelikte bir kadın işçi alınmadığı takdirde eksik istihdam edilen süreye ilişkin ödemeler işverenden yasal faiziyle tahsil edilir ve bu işyerinde 24 ay süreyle destekten yararlanılmasına izin verilmez. Bu süreçte destek ödemesi devam eden başka bir kadın işçi varsa bu işçiler için destek devam eder.

https://www.karar.com/yazarlar/eyup-sabri-demirci/rapor-parasiyla-ilgili-yasaya-anayasa-mahkemesinden-iptal-1599409

Eyüp Sabri Demirci

Sosyal Güvenlik Koordinatörü

 

Scroll to Top
Burcu YILDIZ İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavir– 0531 020 5320 İZMİR Mali Müşavir Bürosu Konak / İZMİR Listesi – Mali Müşavir İzmir – Şirket Kuruluş İşlemleri
MENÜ