Author name: admin

Burcu YILDIZ İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavir– 0531 020 5320 İZMİR Mali Müşavir Bürosu Konak / İZMİR Listesi – Mali Müşavir İzmir – Şirket Kuruluş

CARRY TRADE NEDİR?

Uncategorized

Carry Trade Nedir?

Son zamanlarda trilyon dolarların üzerine ulaşmış olan Carry Trade piyasası, gerçekten güçlü bir piyasa olmasıyla beraber her geçen gün dikkat çeken finansal araçlardan biri olmaya başladı. Carry Trade, herhangi bir düşük faize sahip para biriminize borçlanarak bu parayı, yüksek faiz getiren bir para birimine yatırmanızla beraber elde edilen kazançtır. Günümüz koşulları içerisinde kar büyüklüğü Carry Trade için çok yüksek olmasıyla beraber tercihi de bu yönde çok geniştir. Carry Trade okunuşu “keri treyd” olarak telaffuz edilirken, günümüzde büyük bir işlem hacmine sahip piyasa haline geldiği de bilinmektedir.

Carry Trade Nasıl Yapılır?

Carry Trade yapmak için önce parayı dolara yatırıp daha sonra, istediğiniz ülke para birimine çeviriyorsunuz. Sonrasında ise değerlendirmek istediğiniz ülkenin yüksek faize sahip hazine kağıtlarına bu parayı yatırarak değerlendirilmesini bekliyorsunuz. Daha detaylı bir anlatım sağlamak gerekirse; Japon Bankasına 1000 yen borçlandığınızı varsayalım. Bu durumda bu 1000 yeni ABD dolarına çevirirsiniz ve ABD hazine bonosuna yatırırsınız. Bu durumda bakacağınız şey ülkelerin bonosudur. Japon bonosu %0, ABD bonusu %4,5 faiz ödemesi yapar. Bu durumda kar oranınız tam tamına %4,5 olur. Yatırım yaptığınız her para biriminiz 10 birim borç alabilir olursanız, bu durumda her yatırımınız doğrultusunda da karınız 45 olacaktır. Bu şekilde aradaki faiz oranı farkına göre kazanç sağlamak her zaman bu piyasa içerisinde mümkündür. Profesyonel insanların Carry Trade olarak piyasada yer alması gerçekten yoğun derecede fazladır. Bununla beraber bu yatırım alanında bulunan profesyonel insanların, büyük oranda çoğu piyasada bulunan tüm gelişmeleri de yakından takip ediyorlar. Bununla beraber ne zaman alış yapacaklarını ya da ne zaman satış yapacaklarını da buna göre değerlendirir, en iyi şekilde olabildiğince ucuz fiyattan alarak tepe fiyattan satmayı istiyorlar. Bunu en iyi başarmak adına da piyasa değerlendirmesi yapıp buna göre alış ve satış fiyatları görmek mümkündür.

Carry Trade İçin Tercih Edilen Ülkeler

Genel olarak döviz kuru tarafında dalgalanmaların olabildiğince en az olduğu ülkeler tercih edilir çünkü volatilite düşük olan bir ülke, borçlanarak alınan kredide de sizlere geri ödeme noktasında sürprizle karşılaşmanızı sağlamaz. Bunlarla beraber faiz oranlarında da dalgalanmaların düşük olduğu ülkelerde Carry Trade işlemleri yapılır. Ve son olarak yatırımcılar, ülke çapında risklerin olabildiğince az olduğu ülkeleri tercih ederek Carry Trade aracını tercih ederler. Buna göre Brezilya, Türkiye gibi ülkelerde Carry Trade oynama önerisi her zaman yanlış öneri olarak kabul edilir. Daha stabil, döviz ve piyasasında dalgalanmanın az olduğu ülkeler tercih edilmesi gerekir.

Carry Trade Riskli Bir İşlem mi?

Her borsa dünyasında olduğu gibi burada da her zaman risk bulunmaktadır. Risksiz hiçbir şeyden kazanç elde etmek mümkün değildir. Carry Trade aracında ise risk, doğrudan para birimleriyle ayrı ayrı işlem yapıyor olmanızdan dolayı, her para birimi çoğaldığında riskin de artması demektir. Yazı içerisinde yer alan örneğe göre bakılırsa, ABD doları ile yen arasında değer kazanma- kaybetme noktasında yer değiştirirse, yatırımcı da bu durumda kazanç kaybı yaşamış olur. Bu nedenle para birimlerinin de birbirleri arasında düzenli şekilde yatırım yaptığınız tarafın artışta olması önemlidir. Bunun en büyük nedeni, Carry Trade aracında para, sizin paranız değildir. Borç alarak bir para yatırdığınız ve buna göre süreçleri ilerletmek istediğiniz için herhangi bir risk karşısında, kendi paranız olmamasından dolayı size geri dönüşü de borç para açığını kapatma durumu düşebilir. Ufak bir puan dahi para birimleri arasında oynama, sizlere zarar getireceğini unutmayın.

https://www.alnusyatirim.com/carry-trade-nedir

ANONİM ŞİRKETLERDE HİSSE DEVRİNİN GEÇERLİ OLMASI İÇİN GEREKLİ HUKUKİ ŞARTLAR VE İŞLEMLER

Uncategorized

Anonim Şirketlerde Hisse Devrinin Geçerli Olması İçin Gerekli Hukuki Şartlar ve İşlemler

Şirketler hukuku uygulamasında en sık yapılan işlemlerden birisi de, anonim şirketlerde hisse devridir. Söz konusu devirlerde, olası bir ihtilafa konu olmayacağı da düşünülüyorsa, gerekli hukukî prosedüre yeterince önem verilmemektedir.  Nitekim türlerine göre hisse devirleri, Türk Ticaret Kanunu‘nda (TTK) düzenlenmiş olsa da, çok çeşitli hukuksal ve vergisel sorunlara gebe işlemlerdir.

Bu yazımızda anonim şirketlerde, payın senede bağlanmış olup olmamasına göre, senede bağlanmışsa hisse türlerine göre devirlerin nasıl yapılması gerektiği hususları, bunların sonuçları ve konu ile ilgisi olduğunu düşündüğümüz diğer konular açıklanmıştır.

Hisse satışlarında veya bağışlarında ortaya çıkacak vergiler ve vergisizlik halleri yazımızın konusu dışındadır. Anonim şirket hisse devirlerinin Rekabet Hukuku Mevzuatı, Enerji Piyasası Mevzuatı, Bankacılık mevzuatı gibi özel izne tabi olması halleri de yazımız konusu dışındadır.

Anonim şirket payları satış, bağışlama, rehin, trampa, miras, miras sözleşmesi, intifa, alım, şufa, vefa gibi hukuki işlemlere konu olabilir. Anonim şirketlerde pay sahipliği iki şekilde kazanılır. Bunlarda ilki aslen iktisap, ikincisi ise devren iktisap tır. Aslen iktisap, şirketin kuruluşunda veya sermaye artırımında payın taahhüt edilmesi yoluyla olur (1). Bu kazanım hali, kuruluşta ana sözleşmenin veya sermaye artırımında genel kurul aracılığı ile tadil edilen ana sözleşme değişikliğinin ticaret sicil memurluğu tarafından tescil edilmesi ile tamamlanmış olur. Devren iktisap ise, senede bağlanmamış çıplak payın veya senede bağlanmış payın devir alınması yolu ile gerçekleşir.

1.Senede Bağlanmamış (Çıplak) Payın Devri

Halka kapalı anonim şirketlerde (2) hisse senedi (3) bastırılması zorunluluğu olmadığı için, senede bağlanmamış çıplak pay, hisse senetleri gibi devre konu olabilir, haciz edilebilir, rehin edilebilir, üzerinde intifa hakkı kurulabilir vs. Nitekim anonim şirkette pay sahipliği sıfatının kazanılması, hisse senedi bastırılmasına bağlı değildir.

TTK‘da, çıplak payların devredilmesine ilişkin olarak açık bir hüküm yoktur. Ancak bu, çıplak payın devrine engel değildir (4). Buna göre çıplak pay, alacağın temliki (Borçlar Kanunu, md. 162) hükümlerine göre devredilebilir. Yargıtay  da çıplak pay devrinin mümkün olduğunu muhtelif kararlarında belirtmiştir(5).  Yazılı olarak yapılan ve tasarrufi niteliği olan alacak temliki işlemi ile çıplak pay devredilir. İşlemin yazılı olarak yapılması zorunludur, aksi taktirde çıplak payın devri gerçekleşmez.

Bedeli ödenmemiş veya kısmen ödenmiş olan payların devri, devralan kişinin borç yüklenmesi niteliğindedir (6). Yani borcun nakli  (BK. md. 173) işlemi söz konusudur ve devir için anonim şirketin onayı gereklidir. Şirket bunun için alıcıdan teminat da isteyebilir. Burada payın hamiline, nama veya bağlı nama yazılı olması sonucu değiştirmemektedir.

Senede bağlanmamış paylar için de bir pay defteri tutulması gerekmektedir. Nitekim çıplak pay da olsa, devrin şirkete karşı ileri sürülebilmesinin (genel kurula katılma, kâr payı alma vb.  mali ve yönetimsel ortaklık hakları için) yegâne yolu payın, pay defterine kaydedilmiş olmasıdır. Yargıtay da aynı görüştedir(7).

2.Nama Yazılı Hisse Senetlerinin Devri

Nama yazılı hisse senetleri kıymetli evrak niteliğindedir ve kural olarak hisse senetleri nama yazılıdır (TTK. md. 409/2). Ana sözleşmede aksine düzenleme yapılabilir. Hisselerin bir kısmı nama bir kısmı hamiline de olabilir. Hamiline yazılı hisse senetlerinin nama ve nama yazılı senetlerin hamiline dönüştürülmesi mümkündür (TTK. md. 410) (8). Şirket ana sözleşmesinde hisse senetlerinin nama veya hamiline yazılı olabilecekleri de düzenlenebilir (9). Böyle bir durumda ana sözleşme değişikliğine gerek olmasızın yönetim kurulu kararı ile hisse senetlerinin nev’i değiştirilebilir.

Nama yazılı hisse senedi, kanunen emre yazılı bir senettir. Nitekim yasa (TTK. md. 416/2) ile senedin devri ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile gerçekleştirilmektedir (10). Buna göre nama yazılı hisse senedi, senedin devralana teslimi olmaksızın, sadece ayrı bir kağıda yazılan temlikname ile devredilemez. Yargıtay da bu görüştedir (11). Başka bir anlatımla, ciro yerine ayrı bir temlikname ve teslim ile de nama yazılı hisse devredilebilir (12).  Burada bir hususu belirtmek gerek ki, bize göre hisse senedi arkasına yapılacak cironun beyaz ciro (13) yerine tam ciro (14) olması gerekmektedir.

Hisse senedinin teslimi, daha uygun bir ifade ile zilyetliğin devralana geçirilmesi çok önemlidir. Yoksa mülkiyet devralana geçmez. Nitekim TTK’nın 557. maddesi hükmüne göre pay senedinin içerdiği hak senede bağlı olup, senetsiz devir ve dermeyan edilemez. Buradaki teslim hususu, öğretide geniş yorumlanmaktadır. Yani buradaki teslim, fiilen teslim anlamında değil, zilyetliğin geçirilmesi anlamındadır. Başka bir anlatımla teslimsiz iktisap, zilyetliğin havalesi, hükmen teslim gibi hukuki müesseseler de burada geçerlidir. Yargıtay bir kararında (15) bankada rehinli bulunan ve temlikname ile devredilmekte olan nama yazılı pay senetlerinin Medeni Kanuna (16)  uygun olarak teslimsiz, yani zilyetliğin fiilen geçirilmeksizin devrini geçerli olduğunu kabul etmiştir.

Önemli olan mülkiyetin karşı tarafa geçirilmesi iradesi ve devri yapanın yetkili olmasıdır. Yani pay senedinin zilyetliği irade dışı veya kötü niyetli olarak kazanılması halinde mülkiyet geçmez. Burada aslolan, tarafların iradelerinin korunmasıdır ancak, elbette ispat hukuku açısından nama yazılı senedin fiilen teslim alınması yararlıdır.

Devrin şirkete karşı hüküm ifade etmesi için, pay defterine kaydedilmesi de gerekmektedir. Şirket, kuruluş ve sermaye artırımları dışında, payların pay defterine kaydını kendiliğinden yapmaz. Söz konusu husus mutlaka ilgililerince ve özellikle de  hisseleri devralan tarafından talep edilmelidir. Söz konusu talep şirket yönetim kurulu tarafından yerine getirilmezse devralan tarafından şirket aleyhine ifa davası açılmalıdır. Böyle bir davanın kabulüne ilişkin mahkeme ilamı, devrin pay defterine işlenmesine dair yönetim kurulu kararı yerine geçecektir (17).

Nama yazılı hisse senetleri, bedelleri tamamen ödenmeden de çıkartılabilir. Bu hisselerin, bedelin bir bölümü ödenmişken bile çıkartılabilmelerinin nedeni, payın kalanını ödenmemesi halinde, şirketin başvurabileceği kişinin belli olmasıdır.

Nama yazılı hisse senetlerinin devri ana sözleşme ile engellenebilir. Böyle bir hüküm yoksa hisse devri mümkündür. Pay senetleri, miras yahut cebri icra yolu ile veya karı koca mallarının idaresine ilişkin hükümler nedeniyle kazanılmışsa, teminat istenemeyeceği gibi payların devri de engellenemez (TTK. md. 418/4). Taraflar arası mülkiyet devri için temlikname,  ciro ve teslim yeterlidir. Böylece devir işlemi taraflar arasında tamamlanmış olur. Ancak şirkete karşı devri ileri sürebilmek için de devrin, pay defterine kaydedilmesi gerekmektedir. Çünkü şirkete karşı ortak, pay defterinde kayıtlı olandır. Şirkete karşı kullanabileceği ortaklık haklarını, örneğin kâr payı alma hakkı, tasfiye bakiyesi hakkı, hazırlık devresi faizi hakkı, iptal davası açma hakkı, genel kurula katılma ve oy kullanma hakkı gibi haklarını, pay defterine kayıtlı olan ortak kullanabilir. Buna mukabil pay defterinin gerçeğe uygun olmadığı geçerli delillerle (18)   ispatlanabilir. Yani pay defterine yazım, kurucu değil bildirici etkiye sahiptir (19).
Yeri gelmişken pay defterinin niteliğinden biraz bahsedilmesi uygun olacaktır. Pay defteri tutulması zorunlu bir defterdir ancak noter tasdikine tabi olmayıp, beyana tabidir (TTK. md. 66, md. 69). Yönetim kurulu tarafından tutulur ve kayıt, yönetim kurulu kararına istinaden yapılır.  Pay defteri ile hazirun cetveli arasında farklılıklar varsa, Yargıtay’a (20)   göre hazirun cetveline itibar edilmelidir. Bu nedenle şirketlerin hazirun cetvelinin hazırlanmasında hassas davranması önemlidir.

Ana sözleşmeye veya kanuna aykırı bir devir olması ve böyle bir devrin pay defterine kaydedilmesi halinde ise, ilgililer tarafından kaydın terkini için dava açabilirler.

3.Bağlı Nama Yazılı Hisse Senedinin Devri

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, anonim şirketlerde genel kural payın devredilebilmesidir. Nitekim anonim şirketlerin temel özelliklerine uygun olan da budur. Bu genel kural, şirket için bazı sakıncalar doğurabilir. Özellikle kurucu ortakların kurmuş oldukları düzen sonucu, iyiye giden işler, büyüyen ve değer kazanan şirketin hisseleri, başka kişi ve grupların eline geçebilir. Ortaklar bunu daha en baştan önlemek isteyebilirler. Şirket ana sözleşmesine, hisselerin devredilmesini sınırlayan veya tamamen yasaklayan hükümler konulabilir (21). Bu hükümlere “bağlam hükümleri” denir ve bu tür hisse senetlerini de bağlı nama yazılı hisse senetleri denilir. Bağlam hükümleri çıplak paylar için de konulabilir ancak hamiline yazılı senetler için yazılan bağlam hükümleri geçersizdir (22).  Ayrıca bağlam, hisse senetlerinin üzerine veya pay defterine yazılarak oluşturulamaz. Kuruluş dışında ana sözleşme değişikliği ile de bağlam hükümleri öngörülebilir. Bağlamın hukuki dayanağı TTK’nın 418. maddesi (23) hükmüdür. Ayrıca TTK’nın 416. maddesi hükmüne göre pay senetleri, “esas mukavelede aksine hüküm olmadıkça” devredilebilir. Bağlam hükümlerine örnek olarak, ana sözleşmede devir için sadece temlikin öngörülmesi, şirkette ortak olmak için belli bir mesleğe mensup olma zorunluluğu (örneğin Maden Mühendisi olma şartı). Bu bağlam hükümleri belli bir süre öngörülerek de oluşturulabilir (örneğin şirketin kuruluşunun tescilinden itibaren 6 yıl gibi) veya süresiz olarak da yapılabilir.

Bağlı nama yazılı hisse senedi de emre yazılı kıymetli evraktır. Buna göre bağlamın varlığı halinde de ciro edilen senedin zilyetliğinin devralana geçirilmesi ile, senetlerin mülkiyeti ve buna bağlı olarak pay defterine kaydın yapılmasını talep hakkı da devralana geçer (24).  Esasen bağlı nama yazılı senetlerle bağlam olmayan senetler aynı şekilde devredilirler. Tek fark, bağlam hükümlerinin de geçerli olmasıdır. Devralan bağlama uymuyorsa, pay defterine kaydedilemez ve şirkete karşı pay sahipliğini kazanamaz(25). Bu nedenle hisse devirleri esnasında devralanlar tarafından şirket ana sözleşmesinin ilgili maddelerinin güncel halleri mutlaka incelenmelidir. Bu husus devir işlemleri öncesinde ve ilgili ticaret sicil memurluğunun sicil dosyalarında yapılmalıdır. Bilindiği üzere sicil dosyaları aleniyet ilkesi gereği herkese açıktır. Bizim önerimiz, satıcının vermiş olduğu evrakla yetinmeyerek, sicil kayıtlarının yerinde incelenmesidir.

Bağlamı etkisiz hale getiren TTK hükümleri 329 (26) ve 418/4 olup, bu hükümlerin uygulandığı durumlarda bağlam hükümleri geçersizdir. TTK. md. 418/4’e göre miras, karı koca mallarının yönetimine ilişkin hükümler ve cebri icra yolu ile iktisap edilmiş hisseler için bağlam hükümleri geçersizdir.

Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus vardır. O da Kanun koyucunun, yukarıda sayılan hallerde bağlam hükümleri etkisizleşse de, şirketin zarara uğrama ihtimali karşısında yönetim kurulu üyelerine nama yazılı hisseleri satın alma hakkı tanımasıdır. Yani istisnanın istisnası söz konusudur. Burada, yönetim kurulu üyelerine verilmiş bir nev’i yasal ön alım hakkı söz konusudur.  Buna göre miras, karı koca mallarının yönetimine ilişkin hükümler ve cebri icra yolu ile iktisap edilmiş hisseler yönetim kurulunca borsa rayici, böyle bir değer bulunmadığı taktirde kayıt için başvurma tarihindeki gerçek değerleri (27) üzerinden almak istediklerinde pay defterine kayıttan kaçınabilir. Yani bağlam tekrar devreye girer. Böyle bir durumda ilgililer bu hisseleri yönetim kurulu üyelerine veya şirket ortaklarına satmak zorundadırlar. Şirketin bu hakkını kullanması halinde ortaklar hisseleri, oransallık ilkesi çerçevesinde yani payları oranında kanunca belirlenmiş değerlerle alırlar (28).

4.Hamiline Yazılı Hisse Senetlerinin Devri

Hamiline yazılı hisse senetleri sadece teslim ile devredilebilir. TTK’nın 415. maddesi hükmüne göre, devrin şirkete bildirilmesine veya kaydedilmesine gerek yoktur. Elbette nama yazılı hisse senetlerinin devri bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere devrin, mülkiyetin geçirilmesi amacı ile yapılması gerekmektedir. Mesela çalıntı olduğu bilinen hisse senetleri, hırsızı pay sahibi yapmaz. Yargıtay devirde teslim taahhüdünü geçerli saymamıştır (29).  Devir, hamiline yazılı hisse senedinin teslimi ile hem şirkete hem de üçüncü kişilere karşı hüküm ifade eder. Genel hukuk hükümleri (30) çerçevesinde hamiline yazılı hisse senedini elinde tutan, onun malikidir. Ancak belirtmek gerekir ki, zilyetliğin geçirilmesi devir için yeterli olsa da, taraflar isterlerse ciro veya temlik beyanı ile birlikte teslim ile de devir işlemi gerçekleştirilebilir.

5.İlmühaberlerin Devri

İlmühaber, hisse senetleri çıkartılmadan önce bunların yerini tutmak üzere ortaklara verilen menkul kıymet niteliğinde geçici bir belgedir (TTK. md. 411).  Belge geçici olsa da, ilmühaberin sağladığı ortaklık hakları süreklidir. İlmühaberler için yasada açıkça düzenlenmiş şekil şartları yoktur. Bu nedenle, TTK. md. 413. maddesine uygun olarak düzenlenmelidirler. Nitekim hisse senetlerinin yerine geçmek üzere düzenlendikleri için aynı şekil şartlarına tabidirler (31). İlmühaberler üzerinde de rehin ve haciz yapılabilir,  intifa gibi haklar verilebilir. Ancak şirketin hisse senetlerini çıkartması ile birlikte ilmühaber hükümsüz hale gelir. Şirketçe hisse senedi düzenlenip ortaklara teslim edildiği anda ilmühaberler, ortakların elinde kalsalar da, iptal şerhi verilmemiş olsa da geçerliliğini kaybederler ve iyi niyetli kişiler dahi korunmaz (32).

Şirketler tarafından ilmühaber çıkartılması zorunlu değildir. İlmühaberler de nama veya hamiline olabilir. Nama yazılı hisse senetlerinin yerini tutmak için çıkartılacak ilmühaberlerin nama; hamiline yazılı hisse senetlerinin yerine geçmek üzere çıkartılacak ilmuhabeler ise nama veya hamiline olabilir. Ancak karşılığı tamamen ödenmemiş paylar için hamiline yazılı ilmühaber çıkartılamaz. Nama yazılı hisse senetlerinin yerini tutmak üzere, bedeli tamamen ödenmiş olsa bile, hamiline yazılı ilmühaber çıkartılamaz. Buna göre üç çeşit ilmühaber düzenlenebilir.

Nama yazılı hisse senetlerinin yerini tutmak üzere çıkartılan nama yazılı ilmühaberler,

Hamiline yazılı hisse senetlerinin yerini tutmak üzere çıkartılan nama yazılı ilmühaberler,

Hamiline yazılı hisse senetlerinin yerini tutmak üzere çıkartılan hamiline yazılı ilmühaberler.

Yukarıda açıklanan bağlam hükümleri, aynen ilmühaberler için de geçerlidir.

TTK’nın 411/1 ve 2. maddelerinde açıkça ilmühaberlerin hisse senetlerinin yerini tutmak üzere çıkarıldıkları belirtilmiştir. Böylece ilmühaberlerin ve hisse senetlerinin özdeş olduğu açıkça düzenlenmiştir (33). Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göre (34) “diğer taraftan olayda henüz hisse senedi çıkartılmamış ise de ilmühaber çıkartılmış olup, bu da pay senedinin yerini tutar.” Yine eklemek gerek ki, TTK. md. 414 hükmü gereğince ilmühaberler, hisse senetleri gibi tedavül de edebilirler (35).

Nama yazılı hisse senetlerinin yerini tutmak üzere çıkartılan nama yazılı ilmühaberler, nama yazılı hisse senetleri gibi devredilir. Yani nama yazılı hisse senetleri ile ilgili açıklamalarımız burada da geçerlidir. Buna göre temlikname veya ciro ile birlikte teslim ve pay defterine kayıtla devir gerçekleştirilebilir. Buna karşılık hamiline yazılı hisse senetleri yerine çıkartılan nama yazılı ilmühaberler, alacağın temliki hükümlerine göre devredilirler. Yani ciro ile devir mümkün değildir. Hisse devrinin şirkete karşı da hüküm ifade etmesi için ihbar (şirkete bildirim) da gereklidir (TTK. md. 411/2). Bize göre de bu şekilde yapılan pay devirlerinin de pay defterine işlenmesi gerekmektedir (36).

Nama yazılı hisse senedi yerine çıkartılan nama yazılı ilmühaberler de, tıpkı nama yazılı hisselerde olduğu gibi, senet karşılığı ödenmiş olan sermaye miktarının da yazılması gerekmektedir. Böylece ödenmemiş bölüm anlaşılabilecektir. TTK’nın 419. maddesine göre, bedeli tamamen ödenmemiş nama yazılı bir hisse senedini iktisap eden kimse, pay defterine kaydedilmekle şirkete karşı geri kalan bedeli ödemek ve varsa tâli borçları yerine getirmekle mükellef olur. Burada şu husus belirtilmelidir ki, ödenmemiş pay bedelleri varsa, bu bedellerden sadece yeni malikin sorumlu olduğu düşünülemeyecektir. Söz konusu husus ancak şirketin, yeni malik tarafından borcun yüklenilmesine muvafakat etmesi ile mümkün olacaktır. Aksi halde devreden ortak sorumlu olmaya devam edecek, daha sonra yeni malike bunu rücu edebilecektir.

Sermaye payının tamamı ödenmişse, hamiline yazılı hisse senedi yerine çıkartılan hamiline yazılı ilmühaber, hamiline yazılı hisse senedi gibi devredilebilir. Yani teslim ile (zilyetliğin geçirilmesi ile) devir gerçekleşmiş olur (TTK. md. 559). Nitekim kanunda bu ilmühaberler için özel bir devir şekli öngörülmemiştir. Çünkü kanun hissenin ödenip karşılığında ilmühaber çıkartıldığını ön görmüş ve teslimi (zilyetliğin naklini) yeterli görmüştür.

6.Anonim Şirket Paylarının Miras Yolu ile Devrine İlişkin Özellikler

Payların miras ile kazanılması, mirasçılar tarafından şirket ortaklığının kazanım anı ve bunun şekli itibariyle özellikli bir durumdur. Ayrıca özellikli şirketlerde miras kaynaklı devrin ilgili makamlara bildirilmesi hususu da önem arz etmektedir. Bu konular aşağıda kısaca açıklanmıştır.

Öncelikle belirtmek gerek ki, anonim şirket ortağının ölmesi halinde, Türk Medeni Kanunu’nun 599. ve 640. maddeleri hükümlerince terekenin tamamının mülkiyeti ve zilyetliği, külli halefiyet ilkesi uyarınca ölen ortağın mirasçılarına kanunen ve başkaca bir işleme gerek kalmaksızın geçmektedir.  Ancak bu durum, yukarıda da açıklandığı üzere, mirasçıların re’sen pay defterine kaydedilmelerine ve şirketin ortağı olmaları anlamına gelmez. Mirasçıların terekeye elbirliği halinde mülkiyetle sahipseler de, anonim şirkette ortak sayılmaları ve (mali haklara sahip olsalar da) yönetimsel haklara sahip olabilmeleri için, durumu şirkete bildirmek ve mirasçı olduklarını ispatlamak zorundadırlar. Bize göre mirasçı kavramı geniş yorumlanmalıdır. Yani mirasçı kavramına kanuni mirasçıların yanı sıra atanmış mirasçılar da dahildir.

Mirasçıların mirasçılık belgesi aldıktan sonra, durumu anonim şirket yönetim kuruluna bildirmek ve pay defterine kaydedilmek istediklerini belirtmek zorundadırlar. Bu bildirimin ardından (bağlam hükümleri dahi olsa) yönetim kurulu kayıttan imtina edemez. Böylece mirasçılar pay defterine kayıtla birlikte mal varlığı haklarının yanı sıra, yönetimsel haklara da sahip olacaklardır.

Yukarıda 3. maddedeki Bağlı Nama Yazılı Hisse Senedinin Devri bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, yönetim kurulu ve ortaklar, mirasçıların şirkette ortak olmalarını istemiyorlarsa, TTK. md. 418/4’teki kanuni ön alım haklarını kullanabilirler.

Sonuç olarak, mirasçılar, mirasçılık belgelerini aldıktan sonra anonim şirkete bildirimde bulanarak, şirket ortağı olabileceklerdir. Şirket ise, özel niteliği nedeniyle (örneğin SPK, BDDK vb. yerlere) sermaye ve ortaklık yapısının değiştiğini bildirmek zorunda ise, bu bildirim zorunluluğuna ilişkin süreler, mirasçıların pay defterine kaydı ile birlikte başlayacaktır. Yine yabancı sermayeli şirketlerde pay devri gerçekleştikten sonra bir ay içinde Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğüne bildirilmelidir.

7.Pay Devri Yapanın veya Miras Bırakan Kişinin Yabancı Uyruklu Olması

Yukarıda anlatılan devir prosedürünün tamamı, yabancı uyruklu ortakların paylarını bir Türk vatandaşına veya başka bir yabancı uyruklu kişiye devrinde de aynen geçerlidir. Söz konusu hususun Türk şirketinde geçerli olması için Türk hukuk kurallarının uygulanması gerekmektedir. Ancak bir hususu belirtmek de  yarar vardır. Eğer senede bağlanmamış çıplak payın devri yapılacaksa yukarıda açıklandığı üzere bu devir alacak temliki ile yapılacaktır. Söz konusu temlikname yurt dışında yetkili bir makamda yaptırılacaksa, söz konusu evrak apostil şerhli olarak hazırlanmalıdır.

8.İki Yıl Süre ile Devir Yasağına Tabi Olan ve Olmayan Anonim Şirket Hisseleri

Anonim şirket hisseleri;

– Nakit sermaye konulmak veya iç kaynakların sermayeye eklenmesi suretiyle veya

– Ayın sermaye konulmak suretiyle

ihraç edilmiş olabilir.

8.1. Nakit Karşılığı Olarak Çıkarılan veya İç Kaynakların Sermayeye Eklenmesi Suretiyle Oluşan Hisseler, İki Yıllık Devir Yasağına Tabi Değildir:

Şayet anonim şirket hissesi, nakit sermaye konularak yahut iç kaynakların (sermaye veya kâr yedeklerinin yahut özel fonların) sermayeye eklenmesi suretiyle çıkarılmışsa, bu hisseler herhangi bir süre sınırı olmaksızın ortaklara veya üçüncü kişilere devredilebilir veya bağışlanabilir.

8.2. Ayni Sermaye Konulmak Suretiyle Oluşan Anonim Şirket Hisselerinin Devri İki Yıl Süre İle Yasaktır ve Geçersizdir (37):

TTK’nın 404. maddesi hükmüne göre, ayni sermaye karşılığı çıkartılan payların devri iki yıl süreyle yasaklanmıştır.  Yasağa rağmen devir yapılırsa, devir zamanaşımı olmaksızın mutlak butlanla batıldır. Yargıtay’da aynı görüştedir (38). Gayrimenkul yatırım ortaklıkları kuruluşlarında ve sermaye artırımlarında konulan ayni sermaye karşılığı ihraç edilen hisse senetlerinin devrinde TTK’nın 404. maddesinde öngörülen yasak uygulanmaz (Sermaye Piyasası Kanunu’nun 36/3. maddesi).

8.3. Bir Şirketin Başka Bir Şirketi Devralması da Ayın Sermaye Girişi Sayılmakta ve Devralma Sonucu Oluşan Anonim Şirket Hisseleri İki Yıllık Devir Yasağına Tabi Tutulmaktadır:

TTK’nın 146-151; 451-453. maddeleri uyarınca yapılan şirket birleşmesi veya bir şirketin başka bir şirketi veya birden fazla şirketi devralması sonucu oluşan anonim şirketi hisseleri, uygulamada ayın sermaye (bilanço kalemleri) konulmak suretiyle oluşmuş hisse sayılarak alelade ayın sermaye konulmasında olduğu gibi iki yıllık devir yasağına tabi tutulmaktadır.

Bizim anlayışımıza göre, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19/1. maddesine uygun  devralma sonucu oluşan hisselerde devir yasağı uygulanmamalıdır.

Çünkü,

Birleşme veya devir suretiyle tasfiyesiz olarak infisah eden şirketin bilançosunda yazılı kayıtlı değerler revize edilmişse, böyle bir birleşme veya devir ayni sermaye koyma işlemine büyük ölçüde benzerlik göstermekte olduğundan, bu şekilde yapılan birleşme veya devirler sonucu ortaya çıkan hisselerin belli sürelerle devir yasağına tabi tutulması söz konusu devir yasağının amacına uygun düşmektedir.

Nitekim ayın karşılığı çıkartılan hisseler hakkında devir yasağı uygulanmasının nedeni, bu ayınların gerçek değerlerinin çok üstünde değerlerle sermaye olarak konulması suretiyle üçüncü kişilerin aldatılmasının ihtimaline karşı yasal önlem alınmasıdır. İnfisah eden şirketin bilanço kalemleri güncel değerlere yükseltilmek suretiyle yapılan devralmalarda bu önleme ihtiyaç bulunmaktadır (Bu şekildeki devralmalara vergili olduğu için uygulamada pek rastlanmamaktadır).

Ancak, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19/1. maddesi kapsamında vergisiz olarak yapılan devirlerde, devrolunan şirketin bilanço kalemleri kayıtlı değerleri ile (bir değer şişirilmesi ihtimali olmaksızın) aynen devralan şirkete geçtiği için, bu şekildeki devralma işlemi sonucu oluşan hisseler hakkında devir yasağı uygulanmasının hiçbir anlamı ve gereği yoktur. TTK’nın 404. maddesi lafzi değil; konuluş amacı ve ruhun göre yorumlanırsa, KVK’nın 19/1. maddesi kapsamında şirket devralınması sonucu ortaya çıkan hisselerin devir yasağına konu olmaması gerektiği sonucuna varılacaktır. Nitekim, bu devir öncesinde devralan ve devrolunan şirket veya şirketlerin hisseleri devir yasağına konu olmadığını ve devralınan şirketin bilanço kalemleri hiç değiştirilmeksizin aynen devralan şirkete intikal ettiğine göre, bu intikal sonucu oluşan hisselere devir yasağı koymanın hiçbir anlamı yoktur.

Ayrıca birleşme işlemlerinde, TTK’nın 151. maddesinde açıkça düzenlendiği üzere, külli halefiyet ilkesi geçerlidir. Söz konusu maddeye göre, devralan şirket ortadan kalkan şirketin yerine geçer. Bu nedenle bize göre birleşmenin bu açısıyla nev’i değişikliğinden bir farkı yoktur. Nitekim nev’i değişikliğine ilişkin TTK’nın 152. maddesi hükmüne göre de yeni nev’e çevrilen şirket, eskisinin devamıdır. Buna göre  birleşmede de ekonomik ve hukuki ayniyet ilkesi söz konusudur. Aynı gerekçe ile birleşme işlemleri nedeniyle oluşan yeni hisseler de devir yasağı uygulanmaması gerekmektedir.

Bir an için, birleşme nedeni ile oluşan yeni hisselerin 404 yasağına tabi olduğu kabul edilirse de, birleşme kaynaklı tüm hisselerin yasağa tabi olduğunu iddia etmek, yasağın konuluş amacına uygun düşmeyecektir. Nitekim, devrolan ve tasfiyesiz ortadan kalkacak şirketin karnında ayni sermaye kaynaklı hisseler olabileceği gibi nakit karşılığı oluşmuş hisseler de bulunabilir. Birleşme öncesi nakit kaynaklı hisseler devir yasağına tabi değilken, birleşme sonrası yasağa tabi demek, maddenin konuluş amacına uygun bir yaklaşım olmayacaktır. Ancak şirketin karnındaki ayni sermaye kaynaklı hisseler varsa ve iki yıllık süre tamamlanmamışsa, ayni sermaye kaynaklı hisseler için yasağın devam ettiği düşünülebilir. Bu daha makul ve kanun amacına daha uygun bir yorum olacaktır. Bu nedenle söz konusu hisselerin nakit kaynaklı olanların ayrı bir grup, ayni sermaye kaynaklı olanların aynı bir grup yapılarak, bu grupların ana sözleşmede açıkça belirtilmesi bir çözüm yoludur.
Bizim anlayışımıza göre, birleşme kaynaklı hisselerin devrinde 404 yasağı illa uygulanacaksa, birleşme öncesinde pay sahibi olunma sebebi araştırılıp, buna göre birleşme ile elde edilen hisselerin TTK. md. 404’te öngörülen yasağa girip girmediği değerlendirilmelidir. Yani devrolan ve tasfiyesiz infisah eden şirket ve şirketlerin sermayelerinin tamamı nakit veya iç kaynaktan karşılanmışsa, birleşme sonrası elde edilen yeni paylar, TTK. md. 404 anlamında devir yasağına tabi değildir. Ancak devrolan şirket veya şirketlerin sermayesinin içinde mahkemece değeri belirlenmiş (39)  ve şirkete ayni sermaye olarak konulmuş varlıklar (gayrimenkul, araç, iştirak hissesi vb.) nedeni ile elde edilmiş paylar varsa, ayni sermaye koyan ortak veya ortakların birleşme sonrası elde edecekleri paylar TTK. md. 404’te öngörülen yasak kapsamında değerlendirilmelidir.

Yukarıda açıklanan hisse devirleri, birleşme işlemleri sonrasına dair olası hisse devir işlemleri için geçerlidir. Yoksa birleşme işlemleri esnasındaki pay devri/geçişi, TTK. md. 404’te öngörülen veya TTK. md. 416 anlamında bir hisse devri işlemi değildir. Bir nev’i kanuni hisse değişikliğidir. Bu yüzden bu durum şirketlerin birleşmesine engel teşkil etmez. Nitekim Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bu konuya dair olumlu görüşleri mevcuttur.

Birleşmeye ilişkin olarak ayrıca şu da söylenebilir; bir an için TTK. md. 404’ün birleşme sonucu çıkartılan tüm paylar için geçerli olduğunu düşünelim. Söz konusu madde, ayın karşılığı çıkartılan hisselerin başkalarına devrini hükümsüz kılmıştır. Bu durumda ortaklar arası devir mümkündür. Böyle olunca, ortaklık yapıları aynı olan aile şirketlerinde, önceki sermayede ayni kaynaklı artırımlar olsa bile, TTK. md. 404’te öngörülen yasak kapsamında birleşmeye engel bir husus olmadığı açıktır. Yine birleşmeden hemen sonra da, ortaklar kendi aralarında diledikleri şekilde devir yapabilirler.

Bu yasağa karşı, hisse senetleri başkasına devredilmiş ise bu işlem şirkete karşı hükümsüzdür. Yukarıda da açıklandığı üzere, temel olarak, batıl işlemler zamanla ve kendiliğinden geçerli hale gelmez. Ancak, söz konusu işlem payları devir alan ve devir eden arasında geçerlidir. İki yıllık yasak süre içerisinde hukuki güvenliği sağlamak için devir yasağı süresi içinde pay devir vaadi yapılabilir, devir yasağı olan hisse senetleri üzerinde rehin hakkı ile sözleşmeye bağlı olarak intifa hakkı da tesis edilebilir.

8.4. Tam ve Kısmi Bölünme Yolu İle Oluşan Anonim Şirket Hisselerinde İki Yıllık Devir Yasağı Kaldırılmıştır:

Aşağıdaki dip notta (40) belirtilen makalemizde, tam veya kısmi bölünme sonucu oluşan anonim şirket hisselerinin iki yıllık devir yasağı karşısındaki durumu aşağıda cümlelerle ifade edilmiştir:

“Kısmi bölünme, vergisiz şekilde yapılabilen ve kayıtlı değerler üzerinden gerçekleşen bir ayni sermaye koyma işlemidir. (KVK’nın kısmi bölünmeye ilişkin 19/3-b maddesinde kısmi bölünmenin bir ayni sermaye koyma işlemi olduğu hükme bağlanmıştır.)

Tam bölünme ise bir şirketin ortadan kaldırılarak bu şirkete ait bilanço kalemlerinin birden fazla şirkete devredilmesidir. (Tam bölünmeye ilişkin olan KVK’nın 19/3-a maddesinde ayni sermaye konulması ibaresine yer verilmemiştir.)

Kısmi Bölünme Sonucu Ortaya Çıkan A.Ş. Hisselerine İlişkin Durum:

Türk Ticaret Kanunu’nun 404’üncü maddesi, anonim şirketlere ayın sermaye konulması suretiyle iktisap edilen hisselerin iki yıl süreyle, 520’nci maddesi ise, limited şirketlere yine ayın sermaye konularak elde edilen hisselerin üç yıl süreyle satışını (devrini) geçersiz kılmakta olup, kısmi bölünme yoluyla oluşan hisseler de, ayın konulması suretiyle ortaya çıktığı (en azından yasa ile böyle sayıldığı) için söz konusu 2 ve 3 yıllık satış yasağına maruz bulunmaktadır. (Her ne kadar TTK’nun 520’nci maddesinde, “ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye ayın ise, payını şirketin kuruluşunu takip eden üç yıl içinde başkasına devredemez” hükmü var ise de, bu hükmün uygulamada, mevcut limited şirketlere ayni sermaye konulmasında da dikkate alınmaktadır. Çünkü TTK’nun 392. maddesi hükmüne göre sermaye artırımında kuruluş hükümleri uygulanır.)

Bölünmenin amacına aykırı olan ve gerekçesi itibariyle bölünmelerde uygulanmaması gereken, belli süreli hisse devir yasağı eski (5422 sayılı) Kurumlar Vergisi Kanunu’nun geçici 30’uncu maddesi ile anonim şirketler açısından bertaraf edilmişti.

5422 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılması ve yerine konulan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda paralel bir hükme yer verilmemesi nedeniyle, A.Ş. hisselerine ilişkin söz konusu iki yıllık hisse satış engeli yeniden ortaya çıkmıştı. Yeni KVK’da bu hükmün tekrarlanmamasının nedeni, halen Mecliste görüşülen Türk Ticaret Kanun Tasarısı’nda tüm ayni sermaye koyma işlemleri açısından böyle bir engelin bulunmaması idi.

Fakat Türk Ticaret Kanunu tasarısının yasalaşma süreci uzayınca, 5904 sayılı Kanun ile mevcut Türk Ticaret Kanunu’nun 404’üncü maddesine;

“13.6.2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19’uncu maddesine göre yapılacak bölünmelerde bu hüküm uygulanmaz”

hükmü eklenmek suretiyle, kısmi bölünme sonucu ortaya çıkan devralan A.Ş. hisseleri iki yıl beklenilmeksizin satılabilir (devredilebilir) hale getirilmiştir.

İki yıllık devir yasağını kaldıran bu hüküm, daha önce yapılmış bölünmelerden kaynaklanan (iki yıllık devir yasağı devam eden) A.Ş. hisselerini de devredilebilir hale getirmiştir.
Tam Bölünme Sonucu Ortaya Çıkan Anonim ve Limited Şirket Hisselerine İlişkin Durum:

Yukarıda da izah ettiğimiz gibi tam bölünmeyi düzenleyen KVK’nun 19/3-a maddesinde tam bölünme işlemi tanımlanırken, “ayni sermaye koyma” ibaresi kullanılmamıştır. (Halbuki kısmi bölünmeyi düzenleyen hükümde, kısmi bölünmenin kayıtlı değerler üzerinden yapılan bir ayni sermaye koyma işlemi olduğu ifadesi vardır.)

Bu yasal yapıya istinaden biz öteden beri tam bölünme sonucu ortaya çıkan A.Ş. ve Ltd. hisselerinin 2 veya 3 yıllık devir yasağına tabi olmadığını görüşünü taşıyorduk ve halen bu görüşümüzü koruyoruz.
Ancak tam bölünme sonucunda devralan şirketlere nakit yanında ayın devri yapıldığı, yani tam bölünen şirketin tüm bilanço kalemleri devrolduğu için bazı uygulamacılar, tam bölünme sonucu ortaya çıkan hisselerin de ayın karşılığı olduğu, dolayısıyla bu hisselerin 2 veya 3 yıllık devir yasağına tabi bulunduğu görüşünde idi.

Fakat 5904 sayılı Kanun anonim şirketler açısından devir yasağı sorununu, hem kısmi bölünme, hem de tam bölünme açısından çözüme kavuşturmuş hatta yasaklı halde bulunan hisselerin dahi serbestçe devredilebilmesine imkan sağlamıştır.

5904 sayılı Kanun’da bölünme sonucu ortaya çıkan limited şirket hisselerine ilişkin bir hüküm bulunmamakla beraber, tam bölünme sonucu ortaya çıkan limited şirket paylarında zaten devir yasağı olmadığı, kısmi bölünme sonucu ortaya çıkan limited şirket paylarında ise 3 yıllık devir yasağının halen devam ettiği görüşündeyiz.”

8.5. Nev’i Değişikliği Sonucu Oluşan Anonim Şirket Hisseleri İki Yıllık Devir Yasağına Tabi Değildir:

TTK’nın 152. maddesi uyarınca yapılan nev’i değişikliği (bir ticaret şirketinin başka bir tür ticaret şirketine dönüştürülmesi) işlemleri, ekonomik ve hukuki ayniyet ilkesi gereği bir ayni sermaye konulması işlemi sayılmadığı için (41) nevi değişikliği sonucu edinilen paylar da iki yıllık devir yasağına tabi değildir.

9.Hisse Senetlerinin Kaybedilmesi veya Çalınması (Ziyaı)

Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, hisse senetleri kıymetli evraktır. Bu nedenle sahibini rızası dışında elden çıkması (örneğin çalınma, kaybetme) veya bir doğal afet veya yangın su baskını gibi sebeplerle yok olması halinde, kıymetli evrakın zıyaının tespiti ve hisse senedinin iptali için dava açılması gerekmektedir. Bu şekilde senet mahkeme kararı ile iptal ettirilmeli ve bundan sonra yeni senet bastırılmalıdır. Nitekim mahkemeden iptal kararı alındıktan sonra hak sahibi, hakkını senetsiz olarak ileri sürebilmeyi veya yeni bir senet düzenlenip kendisine verilmesini talep edebilir (TTK. md. 563 ve 564/1)(42). Elbette senedin devir şekline ve iptali talep edilen kıymetli evrakın kimin elinde bulunduğunun bilinip bilinmemesine göre yapılacak diğer işlemler değişecektir.

Yıpranmış senetler için ise, TTK. 414. maddesi hükmü uygulanır. Bu maddeye göre, bir hisse senedi veya ilmühaber, tedavülü mümkün olmayacak derecede yıpranmış veya bozulmuş olursa, esas münderecatı ve ayırt edici alametlerinin tereddütsüz anlaşılması kabil bulunduğu takdirde, sahibi masraflarını peşin ödemek şartıyle şirketten yeni bir senet ve ilmühaber istemek hakkını haizdir.

10.Türk Ticaret Kanunu Taslağındaki Durum

Taslak ile hisse devri ve bağlam hükümleri konularında oldukça ayrıntılı ve yerinde düzenlemeler getirilmiş olup (43), öğretide tartışılan bir çok husus ortadan kaldırılmıştır. Tasarı hisse yerine pay demiş ve sistem pay senetleri olarak kurgulanmıştır.

Tasarıya göre payların dönüştürülmesi, ancak ana sözleşme değişikliği ile yapılabilir. Tasarıda önemli yeniliklerden birisi de hamiline yazılı pay senetlerinin bastırılması zorunluluğu getirilmiş olmasıdır. Tasarının 486/2. maddesine göre, paylar hamiline yazılı ise yönetim kurulu, pay bedelinin tamamının ödenmesi tarihinden itibaren üç ay içinde pay senetlerini bastırıp paysahiplerine dağıtır. Ayrıca azlık istemde bulunursa nama yazılı pay senedi bastırılıp tüm nama yazılı pay senedi sahiplerine dağıtılması zorunluluğu da getirilmiştir. Tasarıya göre, anonim şirkette ilke, nama yazılı payın serbestçe devredilebilmesidir. Bu ilkenin Kanunda öngörülen tek istisnası bedellerinin tümü ödenmemiş nama yazılı paylardır. Söz konusu paylar, esas sözleşmede belirtilmemiş olsa bile, ancak şirketin onayı ile devredilebilir. Taslağın gerekçesinde de belirtildiği üzere, hüküm ödenmemiş pay bedelinin güvencesidir ve şirket bedelinin tümü ödenmemiş olan şirketlerde ödeme gücü yetersiz kişilerle karşı karşıya kalmamalıdır. Gerekçeye göre, salt payların bedellerinin ödenmemiş olması, şirkete onayı reddetmek hakkını vermez. Devralanın ödeme gücüne sahip olması ve dürüst olması halinde şirketin devir işlemine onay vermesi gerekir.

Tasarıda nama yazılı pay senetlerinin (borsaya kote edilmiş ve edilmemiş olmak üzere ikiye ayrılarak) devrine şirketçe onay vermeme halleri açıkça ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (Tasarı md. 493. vd).

Gerekçede de açıkça belirtildiği üzere, anonim şirketin onayı, pay senetlerinin mülkiyeti üzerinde belirleyici ve tanımlayıcı bir hukukî işleve sahiptir. Burada Tasarının 490. maddesinden ve halihazır Kanun hükmünden ayrılmış, ayrıca kıymetli evraka hukuka dair ilkelerden de sapmıştır. Tasarı, devri sınırlandırılmamış, yani bağlamsız nama yazılı pay senetlerinde hukukî işlemle devirde, ciro edilmiş nama yazılı pay senedinin zilyetliğinin geçirilmesiyle, senedin mülkiyeti devralana geçmekte, şirketin onayı mülkiyetin intikali yönünden hiçbir rol oynamamaktadır. Oysa 494/1’e göre, devri esas sözleşme ile sınırlandırılmış, yani bağlamlı nama yazılı hisse senetlerinde, şirket onay vermediği sürece nama yazılı pay senetlerinin mülkiyeti de geçmemektedir (44). Buna göre de devir için şirketçe onay verilmediği sürece pay senetlerinin mülkiyeti ve paylara bağlı bütün haklar devredende kalır ve devreden tarafından kullanılır (45).

———o———

(1) Kayıtlı sermaye sistemi içerisindeki aslen ve devren hisse kazanımı konumuz dışındadır.

(2) Sermaye Piyasası Kanunu’nun 7⁄4. maddesi bu konuda istisnadır.

(3) Hisse senetleri, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortağın ortaklıktaki payını göstermek için de bastırılabilir.

(4) TTK’da, devre tek engel husus, ayın karşılığı çıkartılan hisselerin, iki yıl boyunca  devredilemeyeceğine ilişkin TTK’nın 404. maddesi hükmüdür. Bu konu ilerleyen bölümlerde (8. madde ve devamı) ayrıntılı olarak  açıklanmıştır.

(5) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf.462, Y. 11. HD., 07.03.1994 T., 4752⁄1775 s. Kararı.

(6) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf.463.

(7) Y. 11. HD., 15.11.1990 T., 1989⁄6746 E., 1990⁄7294 K., Narbay Şafak, Anonim Ortaklıkta Pay Defteri ⁄ Batider C.XV, S.2, s.121 vd.

(8) Söz konusu husus değerlendirilirken, TTK’nın 562. maddesi de mutlaka düşünülmelidir. Bu maddeye göre hak ve borç sahiplerinin muvafakatı şarttır. Hüküm şöyledir: “Nama yahut emre yazılı senet, ancak kendisine hak verdiği ve borç yüklediği bütün kimselerin muvafakatiyle hâmile yazılı bir senet haline getirilebilir. Bu muvafakatin bizzat senet üzerine yazılması gerekir. Hâmile yazılı senetlerin nama veya emre yazılı senet haline getirilmesi hususunda da aynı esas caridir. Bu son halde hak veya borç sahibi kimselerden birinin muvafakati bulunmazsa bu değişiklik, ancak değişikliği yapan alacaklı ile onun haklarına doğrudan doğruya halef olan şahıs arasında hüküm ifade eder.”

(9) Hayri Domaniç, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, syf. 1272.

(10) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf.663. Bu husus doktrinde tartışmalıdır.

(11) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf.664 ⁄ Y. 11. HD., 19.11.1993 T., 479⁄8311 K. ⁄ Eriş Gönen, Anonim Şirketler Hukuku, syf. 671. Yargıtay’ın bu konuda aksine görüşleri de vardır. Yine bir Hukuk Genel Kurulu Kararında (1971⁄11-922⁄978) nama yazılı hisse senetlerinin devri için bir temlik beyanı veya senedin arkasında bir tam cironun yapılması, ayrıca senet üzerindeki zilyetliğin devri ve teslimi de gerekir⁄Erdoğan Moroğlu, Nama Yazılı Pay Senetlerinin Devri, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu XIII, syf.45.

(12) Y. 11. HD., 05.03.2002 T., 2001⁄10793 E., 2002⁄1933 K.

(13) Lehdarı belli olmayan ciro. Örneğin “Ödeyiniz. Gökhan Gönül. İmza”

(14) Lehdarı belli olan ciro. Örneğin “Volkan Demirel’e ödeyiniz. Gökhan Gönül. İmza.”

(15) Y. 11. HD., 04.12.1981 T., 4965 E., 5248 K. sayılı kararı, Moroğlu, a.g.m., syf.47.

(16) Medeni Kanun eski madde: 892, yeni madde: 979.

(17) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 672.

(18) Tespit Davası ile.

(19) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 671, Y. 11. HD., 23.11.1978 T., 4631 E., 5252 K.

(20) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 672, Y. 11. HD., 08.11.1982 T., 2979⁄4443 sayılı K.

(21) Elbette tamamen yasaklamaktan kastedilen, oybirliği ile devre muvafakat edilmesidir.

(22) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 674.

(23) Söz konusu hüküm: “Şirket, devir keyfiyetini esas mukavelede derpiş olunan sebeplerden dolayı pay defterine kayıttan imtina edebilir. Sebep gösterilmeksizin dahi kayıttan imtina olunabileceği şartının esas mukaveleye konması caizdir.”

(24) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 675.

(25) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 675.

(26) Şirketin yasada sayılan nedenlerle kendi hissesine sahip olması
hali.

(27) Bu değerler emredici hükümler belirlenmiş olup, ana sözleşme ile daha düşük değerler belirtilse de geçersizdir.

(28) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 688.

(29) Y. 11. HD., 07.05.1993 T., 2006⁄3255 sayılı karar⁄ Eriş Gönen, a.g.e., syf. 671⁄ Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 656.

(30) Medeni Kanun md. 985⁄1. Hüküm şöyledir: “Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır.”

(31) Orhan Çevik, Anonim Şirketler, syf. 804.

(32) Hayri Domaniç, a.g.e., syf.1280.

(33) Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 696.

(34) HGK., 22.11.1978 T., 1977⁄11922 E., 1978⁄978 K., sayılı karar ⁄Tekinalp (Poroy⁄Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 696.

(35) TTK’nın ilgili 414. maddesi hükmü: “Bir hisse senedi veya ilmühaber, tedavülü mümkün olmıyacak derecede yıpranmış veya bozulmuş olursa, esas münderecatı ve ayırdedici alâmetlerinin tereddütsüz anlaşılması kabil bulunduğu takdirde, sahibi masraflarını peşin ödemek şartiyle şirketten yeni bir senet veya ilmühaber istemek hakkını haizdir.”

(36) Yasada bu hususta açık bir hüküm bulunmamaktadır. Aynı görüşte Narbay Şafak, a.g.e., syf. 211.

(37) Limited şirket payları açısından bu süre üç yıldır (TTK. md. 520).

(38) Y. 11. HD., 24.06.1986 T., 3800 E., 2374 K. sayılı karar ⁄ Gönen Eriş, a.g.e.⁄ Tekinalp (Poroy⁄    Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 472.

(39) Limited şirketlerde ayni sermaye olarak konulacak varlığın değeri yeminli mali müşavir raporu ile de belirlenebilir. Hatta kollektif-komandit ve limited şirket birleşmesi söz konusu ise (nev’ilerin aynı olması koşuluyla),  birleşmeye dair bilirkişi raporu yerine yeminli mali müşavir raporu da yeterlidir.

(40) Mehmet Maç, “Anonim Şirket Bölünmelerinde İki Yıllık Hisse Devir Yasağı Kaldırılarak Tam ve Kısmi Bölünme Daha İşlevsel Hale Getirilmiştir”,  Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi ⁄ Ağustos 2009 ⁄ Sayı : 68 ⁄ Sayfa : 33-38.

(41) Yargıtay da aynı görüştedir: Y. 11. HD., 25.10.1998 T., 1988⁄3073 E., 1988⁄6153 K. sayılı karar.

(42) İlgili hükümler şöyledir: TTK. md. 563: “Kıymetli evrak zayi olduğu takdirde mahkeme tarafından iptaline karar verilebilir. Kıymetli evrakın zayi olduğu yahut ziyaın meydana çıktığı zamanda senet üzerinde hak sahibi olan şahıs, senedin iptaline karar verilmesini istiyebilir.” TTK. md. 564⁄1: “İptal kararı üzerine hak sahibi hakkını senetsiz olarak da dermeyan veya yeni bir senet ihdasını talebedebilir.”

(43) Tasarıda konu, 484 ilâ 501 arasındaki maddelerde düzenlenmiştir.

(44) Pay senetlerinin⁄payların; mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri veya cebri icra gereği iktisap edilmesi hali istisnadır. Yani böyle bir durumda mülkiyet derhal devralana geçer. Ancak belirtmek gerek ki, yönetim haklarının geçmesi için ise anonim şirketin onayı şarttır. Şirket bu onayı vermediği sürece söz konusu haklar eski malikte kalır.

(45) Gerekçede de belirtildiği üzere, “borsaya kote edilmiş bulunan nama yazılı pay senetlerinde hüküm farklıdır. Tasarı borsaya kote edilmiş bulunan nama yazılı pay senetlerinde hakların geçişinde “oy hakkı ile ona bağlı haklar”ı diğer paysahipliği haklarından ayırmıştır. Borsaya kote nama yazılı pay senetlerine ilişkin bu sistem farklılığının sebebi, pay senetlerinin borsada işlem görmeleridir. Borsaya kote nama yazılı pay senetlerinde, devralanı paysahibi olarak tanımayı şirketin reddetmesi halinde, pay senetlerinin mülkiyetinin geçmediğini kabul etmek yani işlemi geri çevirmek mümkün değildir. Böyle bir sonuç, borsaya güveni sarsar, hatta tamamen ortadan kaldırır.”

MEHMET MAÇ – YMM – 25 Aralık 2015

Mehmet MAÇ – (Yeminli Mali Müşavir)

Cüneyt BÜYÜKYAKA – (Avukat)

https://lebibyalkin.com.tr/makale/anonim-sirketlerde-hisse-devrinin-gecerli-olmasi-icin-gerekli-hukuki-sartlar-ve-islemler

https://lebibyalkin.com.tr/

 

ANONİM ŞİRKET PAY (HİSSE) SENEDİ ALIM SATIMLARININ GELİR VERGİSİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Uncategorized

 

ANONİM ŞİRKET PAY (HİSSE) SENEDİ ALIM SATIMLARININ GELİR VERGİSİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

PDF Yazdır e-Posta
14 Mayıs 2024
 

1.  GİRİŞ

Küresel ticaretin gelişmesi ve sermayenin hareket kabiliyetinin artması ile birlikte şahıs işletmeleri ve ortaklıkları şirketleşme yolunu tercih etmekte, sermaye hareketlerinin ve finansal hizmetlerin eskisinden daha kolay hale gelmesi ve yaygınlaşması yabancı sermayenin de Türkiye’de bulunan şirketlere yatırım yapmasına daha fazla olanak sağlamaktadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 124. maddesi gereğince kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket ise sermaye şirketi sayılmakla birlikte bu şirketlere ortak olunması halinde ortaklık payının; şahıs şirketlerindeki ortaklık payını, anonim şirketteki payı, limited şirketteki esas sermaye payını, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketteki ortaklık payını ifade ettiği aynı kanunun 135. maddesinde tanımlanmıştır.

Hisse senetleri 6102 sayılı Kanun’da yer bulan ifadesiyle pay senetleri, genel olarak anonim şirketlerin sermayesini temsil eden, sahibine söz konusu anonim şirkete ortaklık hakkı sağlayan ve bununla beraber şirket genel kurulunda oy kullanma hakkı sağlayan, şirket karından kar payı alma hakkı veren, yeni pay çıkarılması halinde bedelli veya bedelsiz pay alım hakkı sağlayan, şirketin tasfiye edilmesi halinde tasfiyeden pay almasına izin veren ve şirketin faaliyetleri ile ilgili bilgi edinme hakkı veren menkul kıymetlerdir. Pay (hisse) senetleri anonim şirketler ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler tarafından TTK hükümlerine ve ilgili diğer mevzuata uygun olarak düzenlenmiş belgelerdir.

Sermaye Piyasası Kanunu’nun 3. maddesinde “paylar” menkul kıymet olarak tanımlanmış, aynı maddede menkul kıymetlerin bir sermaye piyasası aracı olduğu düzenlenmiştir. Yine anılan kanuna dayanılarak çıkarılan Pay Tebliği’nde pay tanımı “Ortaklığın sermayesini temsil eden ve sahibine ortaklık hakkı veren menkul kıymet” olarak ifade edilmiştir.

Sermaye piyasalarının gelişmesi ve sermayenin mobilitesinin artması beraberinde yatırım faaliyetlerinin yaygınlaşmasını getirmiş, kâr payı elde etmek isteyen kişilerin gerek halka açık ortaklıkların gerekse de halka açık olmayan ortaklıkların pay senetlerini almaları yoluyla söz konusu şirketlere yatırım yapma isteklerini artırmıştır. Bu düzlemde teknolojik gelişmelerin sağladığı bilgiye erişim kolaylığı bireylerin yatırım tercihlerini farklılaştırmakta, menkul kıymet yatırımları da eskiye nazaran daha fazla tercih edilmektedir.

Nitekim Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan 2022 yılı faaliyet raporu uyarınca Pay piyasasında işlem yapan yatırımcı sayısı 2022 yılında yüzde 58 artış göstererek 2022 yıl sonu itibarıyla 3,8 milyona çıkmıştır. (https://spk.gov.tr/data/61e48f651b41c60d1404d687/SPK%202022%20Faaliyet%20Raporu.pdf , Erişim Tarihi: 23.12.2023) Yine 2023 yılı Eylül sonu itibarıyla pay piyasasındaki yatırımcı sayısı 7,8 milyona yükseldiği kurul tarafından duyurulmuştur. ( https://spk.gov.tr/duyurular/baskanin-konusmalari/ kurul-baskani-ibrahim-omer-gonulun-gazetecilere-verdigi-roportaj, Erişim Tarihi: 23.12.2023)

Ancak pay sahipleri kazanç elde etme isteğiyle ya da başka sebeplerle ellerindeAncak pay sahipleri kazanç elde etme isteğiyle ya da başka sebeplerle ellerindebulundurdukları söz konusu menkul kıymetleri ortağı bulunduklarışirkete veya 3. kişilere satabilmekte, devredebilmekte veya mevcut ya da yenikurulacak şirketlere sermaye olarak koyabilmektedir. Bu alım-satım faaliyetineticesinde elde edilen kazançların hiç şüphesiz vergilendirme karşısındakidurumunun iyi analiz edilmesi gerekmektedir.

Pay senedi sahibi gerçek kişiler tarafından menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar gelir vergisi uygulamasında değer artış kazancı olarak kabul edilmektedir. Ancak pay (hisse) senetlerinin iktisap şekli, elden çıkarma öncesinde elde tutulma süresi ve bu pay senetlerini çıkaran şirketin borsada işlem görüp görmemesi söz konusu pay senetlerinden elde edilen kazançların vergilendirilmesinde birtakım farklı sonuçlar doğurmaktadır. Çalışmamızda anonim şirketlerde ortaklık hakkı veren pay senetlerinin gerçek kişilerce elden çıkarılması halinde elde edilen kazancın hangi şartlar ve usullerde gelir vergisine tabi olacağı ve vergilendirme usulü değerlendirilmektedir.

2. PAY (HİSSE) SENETLERİNİN İKTİSAP ŞEKLİ

Menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80. maddesinde değer artış kazancı olarak tanımlanmış olup değer artış kazançları GVK 80. madde uyarınca vergiye tabi gelire dahildir.

Anılan madde metni “İvazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar” şeklinde düzenlenmiştir.

Mezkûr maddede “elden çıkarma” deyimi tanımlanmış pay senetleri açısından söz konusu pay senetlerinin satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasının elden çıkarma olarak değerlendirileceği belirtilmiştir.

Pay (hisse) senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançların değer artış kazancı olarak kabul edilmesi ve gelir vergisine tabi tutulması için ön koşul bir ivaz karşılığında edinilmiş olmasıdır. Nitekim ilgili kanun maddesinde yer alan ivazsız olarak iktisap edilenler hariç ifadesi ile herhangi bir ivaz karşılığı olmaksızın elde edilen hisse senetlerinin elden çıkarılması halinde elde edilen kazancın değer artış kazancı olarak değerlendirilmemesi sağlanmış olup bu durumda gelir vergisi açısından vergilendirilecek bir kazançtan söz edilemeyecektir. İvazsız iktisap edilen hisse senetlerinden hem ivazsız intikal yoluyla hem de veraset yoluyla edinilenlerin anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca herhangi bir ivaz karşılığı olmaksızın edinilen pay (hisse) senetlerinin tam veya dar mükellef statüsünde bulunan anonim şirketlere ait pay senetleri olmasının da kanun hükmü gereğince herhangi bir önemi bulunmamaktadır.

Örneğin veraset yoluyla mirasçılara intikal eden hisse senetlerinin herhangi bir elde tutma süresine tabi olmaksızın elden çıkarılması halinde herhangi bir ivaz karşılığı olmaksızın edinildiğinden değer artış kazancından söz edilmeyecektir.

Konuya ilişkin İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 03/09/2015 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-120.07.01[Mük.80-2015-2]-408 sayılı özelgede tam mükellef statüsünde vergilendirilen mükellefe Fransa’da bulunan bir anonim şirkete ait hisse senetlerinin ivazsız olarak intikal ettiği ve intikal tarihinde Fransız vatandaşı olduğu belirtilerek, söz konusu hisse senetlerinin satış yoluyla elden çıkarılması durumunda elde edilecek gelirin değer artışı kazancı kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunda görüş talep edilmiş ve idare ivazsız olarak intikal eden anonim şirket hisse senetlerinin elden çıkarılmasından doğacak kazancın Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesine göre değer artışı kazancı olarak değerlendirilmek suretiyle vergilendirilmesinin mümkün bulunmadığı görüşünü vermiştir.

Diğer bir örnek; nafaka olarak boşanma neticesinde alınan hisse senetlerinin elde ediliş biçimi bakımından ivazlı intikal olarak kabul edilmesi, elden çıkarılması halinde ise değer artış kazancı olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Zira nafakaların tutarı ne olursa olsun gelir vergisinden istisna edildiğine ilişkin GVK 25. madde hükmü ve nafakaların veraset ve intikal vergisine tabi bulunmaması bu suretle alınan değerlerin ivazlı olduğunu göstermektedir.

3. İKTİSAP TARİHİNİN BELİRLENMESİ

Pay senetlerinin elden çıkarılması halinde elde edilen kazancın değer artış kazancı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunda iktisap şeklinin yanı sıra elde tutma süresi de önem arz etmektedir. Bu noktada pay senetlerinin iktisap tarihinin net olarak belirlenmesi, vergilendirmeye ilişkin muamelelerin doğruluğu bakımından son derece önemlidir.

Konu ile ilgili yayımlanan 232 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde hisse senetlerinin iktisap tarihine açıklık getirilmiştir. İlgili tebliğde genel olarak pay (hisse) senedi üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan tarihin iktisap tarihi olarak dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

İktisap tarihinin belirlenmesi açısından belirleyici olan, pay senedi üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan tarihtir. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 21.06.2017 tarih ve 62030549-120[Mük.80-2016/211]-181606 sayılı özelgede, şirkete ortak olunan tarihte henüz pay senedi bastırılmadığından hisselerin devir ve temlik sözleşmesi ile devralındığı ve pay defterine işletilen nama yazılı pay senetlerinin iktisap tarihi olarak ortaklık hisselerinin iktisap tarihinin değil, hisse senetlerini 昀椀ziki olarak edinilen yani ortaklık hakkının hisse senedi çıkarılmak suretiyle hisse senedine bağlanmış olduğu ve şirket hisse senetleri üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan tarihin dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

Benzer şekilde İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 14.02.2018 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-120-154561 sayılı özelgede nevi değişikliği dolayısıyla anonim şirkete dönüşen şirkette nevi değişikliği nedeniyle ortaklara verilen hisse senetlerinin ilk iktisap tarihi olarak şirket hisse senetleri üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan yani hisse senetlerinin bastırıldığı tarihinin esas alınması gerektiği belirtilmiştir.

Ancak kimi durumlarda gerçek kişi ortaklar aynı şirkete ait pay senetlerini farklı tarihlerde satın alarak ortaklık paylarını artırabilmekte veya şirketlerin sermaye artırımı yapmaları halinde sermaye artırımlarına katılarak yeni çıkarılan pay senetlerini edinebilmektedirler. Bu yollarla edinilen pay senetlerinin tamamının veya bir kısmının elden çıkarılması halinde elden çıkarılan pay senetlerinin iktisap tarihinin net olarak belirlenmesi gerekmektedir.

İlgili tebliğde sermaye artırımları dolayısıyla edinilen hisse senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde, sermaye ve kar yedeklerinin sermayeye eklenmesi dolayısıyla sahip olunan hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak, daha önceden sahip olunan hisse senetlerinin iktisap tarihinin esas alınması gerektiği belirtilmiştir. Yani anonim şirketlerin sermaye ve kar yedekleri gibi iç kaynaklarını kullanarak yaptıkları bedelsiz sermaye artırımları sonucu ortaklarca elde edilen hisse senetleri bakımından iktisap tarihi olarak bedelsiz hisse senedi alma hakkını elde etmelerine imkân sağlayan hisse senetlerinin iktisap tarihi dikkate alınmalıdır.

Konu ile ilgili yayımlanan 232 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde hisse senetlerinin iktisap tarihine açıklık getirilmiştir. İlgili tebliğde genel olarak pay (hisse) senedi üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan tarihin iktisap tarihi olarak dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

İktisap tarihinin belirlenmesi açısından belirleyici olan, pay senedi üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan tarihtir. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 21.06.2017 tarih ve 62030549-120[Mük.80-2016/211]-181606 sayılı özelgede, şirkete ortak olunan tarihte henüz pay senedi bastırılmadığından hisselerin devir ve temlik sözleşmesi ile devralındığı ve pay defterine işletilen nama yazılı pay senetlerinin iktisap tarihi olarak ortaklık hisselerinin iktisap tarihinin değil, hisse senetlerini 昀椀ziki olarak edinilen yani ortaklık hakkının hisse senedi çıkarılmak suretiyle hisse senedine bağlanmış olduğu ve şirket hisse senetleri üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan tarihin dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

Benzer şekilde İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 14.02.2018 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-120-154561 sayılı özelgede nevi değişikliği dolayısıyla anonim şirkete dönüşen şirkette nevi değişikliği nedeniyle ortaklara verilen hisse senetlerinin ilk iktisap tarihi olarak şirket hisse senetleri üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan yani hisse senetlerinin bastırıldığı tarihinin esas alınması gerektiği belirtilmiştir.

Ancak kimi durumlarda gerçek kişi ortaklar aynı şirkete ait pay senetlerini farklı tarihlerde satın alarak ortaklık paylarını artırabilmekte veya şirketlerin sermaye artırımı yapmaları halinde sermaye artırımlarına katılarak yeni çıkarılan pay senetlerini edinebilmektedirler. Bu yollarla edinilen pay senetlerinin tamamının veya bir kısmının elden çıkarılması halinde elden çıkarılan pay senetlerinin iktisap tarihinin net olarak belirlenmesi gerekmektedir.

İlgili tebliğde sermaye artırımları dolayısıyla edinilen hisse senetlerinin eldenİlgili tebliğde sermaye artırımları dolayısıyla edinilen hisse senetlerinin eldençıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde, sermaye ve karyedeklerinin sermayeye eklenmesi dolayısıyla sahip olunan hisse senetlerininiktisap tarihi olarak, daha önceden sahip olunan hisse senetlerinin iktisap tarihininesas alınması gerektiği belirtilmiştir. Yani anonim şirketlerin sermayeve kar yedekleri gibi iç kaynaklarını kullanarak yaptıkları bedelsiz sermayeartırımları sonucu ortaklarca elde edilen hisse senetleri bakımından iktisap tarihiolarak bedelsiz hisse senedi alma hakkını elde etmelerine imkân sağlayanhisse senetlerinin iktisap tarihi dikkate alınmalıdır.

Diğer yandan anılan tebliğde yer verildiği üzere şirketlerin sermaye artırımı Diğer yandan anılan tebliğde yer verildiği üzere şirketlerin sermaye artırımıyaptıkları hallerde ortaklar rüçhan haklarını kullanarak artırılan sermayeyitemsil eden hisse senetlerini almaktadırlar. Hisse senedi sahipleri tarafındanrüçhan hakkı kullanılarak itibari değerleri ödenerek sahip olunan hisse senetleriyönünden de aynen bedelsiz sermaye artırımında olduğu gibi iktisaptarihi olarak sahip olunan eski hisse senetlerinin iktisap tarihinin esas alınması gerekmektedir. Ancak yine dış kaynaklardan sağlanan ve ortakların rüçhangerekmektedir. Ancak yine dış kaynaklardan sağlanan ve ortakların rüçhanhaklarını sınırlandırıldığı tahsisli sermaye artırımı gibi ortakların rüçhan haklarınınsınırlandırılarak sermaye artırımını temsil eden hisse senetlerinin satılmasıdurumunda ise yeni bir alım işleminin gerçekleştiği kabul edilmektedir.

İktisap tarihinin tespiti açısından önem arz eden bir diğer husus ise aynıanonim şirketin hisse senetlerinin yıl içinde değişik tarihlerde alındıktan sonrabir kısmının elden çıkarılması durumudur. İlgili tebliğde yapılan düzenlemeuyarınca bu durumun varlığı halinde mükellefler elden çıkarılan hisse senetlerininhangi işlem ile alındığı konusunda serbestçe karar verebilmektedirler.Bu durum BİST’de işlem görmekte olan pay senetleri açısından farklılaştırılmıştır.Nitekim GVK’nın Geçici 67. maddesi uyarınca aynı menkul kıymet vediğer sermaye piyasası aracından değişik tarihlerde alımlar yapıldıktan sonrabunların bir kısmının elden çıkarılması halinde, ilk giren ilk çıkar yöntemi(FİFO) kullanılmak suretiyle, tevkifat matrahının tespitinde dikkate alınacakalış bedeli belirlenecektir. Buna karşın aynı gün içerisinde yapılan işlemlerdeağırlıklı ortalama yönteminin de kullanılabilmesine ilgili kanun maddesi uyarıncacevaz verilmiştir.

İktisap tarihinin belirlenmesi açısından tereddüt edilen bir diğer husus iseİktisap tarihinin belirlenmesi açısından tereddüt edilen bir diğer husus isegeçici ilmühaberlerin durumudur. 6102 sayılı TTK’nın 486. maddesi uyarıncaanonim şirketlerde pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabilmektedir.İlmühaberlere kıyas yoluyla nama yazılı pay senetlerine ilişkin hükümleruygulanmaktadır. Geçici pay ilmühaberleri, anonim şirketler tarafındanhisse senetleri çıkarılana kadar bu hisselerin yerine çıkartılan ve hisse senetlerininçıkarılmasına müteakip asıl hisse senetleri ile değiştirilerek geçerlilikleriniyitiren bir tür menkul kıymettir. Gelecekte pay (hisse) senedine dönüşecekolan ilmühaberler, pay sahipliğine ilişkin hakları da içermektedirler. Yaniilmühaber, hisse senedi sahibinin, sahip olduğu tüm hakları kapsamaktadır.İlmühaber geçici nitelikte çıkarılmasına karşın taşıdığı pay sahipliği haklarıgeçici olmamaktadır. (https://www.kizilot.com.tr/post/anonim-%C5%9Firketlerde-i%CC%87lm%C3%BChaberin-%C3%B6nemi-bast%C4%B1r%-C4%B1lma-zaman%C4%B1-ge%C3%A7ersiz-oldu%C4%9Fu-haller-ve i%CC%87htilaflar#:~:text=Ge%C3%A7ici%20ilm%C3%BChaberler%2C%20anonim%20%C5%9Firketler%20taraf%C4%B1ndan,%C3%B6zel%20bir%20belgeyi%20ifade%20etmektedir. Erişim Tarihi: 19.10.2023)

232 Seri No’lu Gelir Vergisi Tebliği’nde geçici ilmühaberlere ilişkin açıklamalara232 Seri No’lu Gelir Vergisi Tebliği’nde geçici ilmühaberlere ilişkin açıklamalarayer verildikten sonra ilmühaberlerin elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun hisse senetlerininkazançların vergilendirilmesinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun hisse senetlerininelden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesine ilişkin hükümlerininuygulanması gerektiği belirtilmiştir.

Dolayısıyla hisse senetleri çıkarılıncaya kadar geçici nitelikte çıkarılan ve Dolayısıyla hisse senetleri çıkarılıncaya kadar geçici nitelikte çıkarılan vesahibine hisse senetlerinin sağladığı hakları veren menkul kıymet niteliğindekigeçici ilmühaberlerin de elden çıkarılması halinde elde edilen kazançdeğer artış kazancı olarak değerlendirilecektir. Diğer yandan hisse senetlerininiktisabından önce ilmühaber alındığı ve daha sonra ilmühaberlerin hissesenedi ile değiştirildiği durumlarda söz konusu hisse senetlerinin iktisap tarihibakımından ilmühaberlerin elde edildiği tarihin dikkate alınması gerekecektir.

4. ELDE TUTULMA SÜRESİ

Menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasındansağlanan kazançlar Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80. maddesindedeğer artış kazancı olarak tanımlanmış olup ilgili maddede ivazsızolarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazlasüreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılması halinde değer artışkazancı oluşmayacağı düzenlenmiştir.

İvazsız iktisap edilen pay senetleri açısından anonim şirketin tam veyaİvazsız iktisap edilen pay senetleri açısından anonim şirketin tam veyadar mükellef olmasının kazancın değer artış kazancı sayılmaması hususundaetkisi olmasa da pay senetlerinin elde tutulma süresi bakımından bu hususfarklılaştırılmıştır. Nitekim 2 yıldan fazla süreyle elde tutulan pay senetlerininelden çıkarılmasından sağlanan kazancın değer artış kazancı sayılmaması içinmutlak surette tam mükellef kurumlara ait olması gerekmektedir. Dolayısıyladar mükellef kurumlarca çıkarılan pay senetlerine 2 yıldan fazla süreyle sahipolunduktan sonra elden çıkarılması halinde de değer artış kazancı olarak değerlendirilmesive gelir vergisine tabi tutulması gündeme gelecektir.

Anonim şirket hisse (pay) senetlerinin iki yıldan daha kısa süre ile eldetutulduktan sonra elden çıkarılması halinde elde edilen kazanç değer artış kazancıolarak gelir vergisine tabi bulunmaktadır. Ancak GVK Geçici 67. maddehükmü gereğince tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan pay (hisse)senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen kazançlar için, Gelir VergisiKanunu’nun Mükerrer 80 inci madde hükümleri uygulanmayacaktır. Bu durumda tam mükellef kurumlara ait ve BİST’de işlem gören pay senetlerininrumda tam mükellef kurumlara ait ve BİST’de işlem gören pay senetlerininbir yıldan fazla süre ile elde tutulmasını müteakip elden çıkarılması halindeelde edilen kazanç yönünden değer artış kazancı oluşmayacaktır.

Ancak tam mükellef kurumlara ait olup BİST’de işlem gören pay (hisse)Ancak tam mükellef kurumlara ait olup BİST’de işlem gören pay (hisse)senetlerinin bir yıldan daha kısa süreyle elde tutulduktan sonra elden çıkarılmasıhalinde elde edilen kazanç değer artış kazancı olarak değerlendirilecektir.Fakat bu kazançlar GVK Geçici 67. uyarınca tevkifata konu edildiğindenaynı madde hükmü gereğince yıllık beyannameye dahil edilmeyecektir.

İki yıldan daha kısa süreyle elde tutulan tam mükellef kurumlara ait ve BİST’de işlem görmeyen pay (hisse) senetleri ile elde tutma süresinden bağımsızolarak dar mükellef kurumlara ait olan hisse senetlerinin elden çıkarılmasındandoğan kazançların ise değer artış kazancı olarak değerlendirilmesive yıllık beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir.

5. KAZANCIN TESPİTİ VE ENDEKSLEME

Pay (hisse) senetleri, tekrar satışa konu edilmek ve bu yolla kazanç elde etmekmaksadıyla devamlı olarak kazanç elde etmeye yönelik iktisadi bir faaliyetkapsamında ve bir organizasyon dahilinde alınabilmekte ve belirli sürelerdahilinde satılabilmektedir. Bu halde menkul kıymet ticareti ile iştigal edildiğininkabulü gerekmekle birlikte elde edilen kazanç da şüphesiz ticari kazançolarak adlandırılacaktır. Bu durumda kazancın tespitine ilişkin GVK’nın ticarikazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

Ancak çalışmamızın da konusunu oluşturduğu üzere kişisel tasarrufların Ancak çalışmamızın da konusunu oluşturduğu üzere kişisel tasarrufların yatırıma dönüştürülmesi amacı taşıyan, belirli organizasyon dahilinde sürekliyapılmayan ve ticari amaç güdülmeyecek şekilde cereyan eden pay senedi alımve satımları arızi niteliklidir. Burada amaç devamlı alım-satım yoluyla kazançelde etmek değildir. Bu nedenle GVK’da bu şekilde, menkul kıymetlerin arızialım satımından doğan kazançlar ticari kazanç dışında “değer artışı kazancı”olarak nitelendirilerek vergiye tabi gelire dahil edilmiştir. Menkul kıymet iktisapedilirken amaç, bunun satılması ve bu suretle kazanç elde edilmesi olmadığıhalde; bu durum, bu menkul kıymetin hiçbir zaman elden çıkarılmayacağıanlamına gelmez. Birçok nedenle bu pay senetleri elden çıkarılabilmektedir.Elden çıkarmanın nedeni de muhtemelen arızi karakter taşımaktadır. Örneğinyatırıma yönelik beklentilerin değişmesi, kişisel tasarrufların alternatif yatırım alanlarına kaydırılmak istenmesi, yine şahsi planda önceden öngörülemeyenalanlarına kaydırılmak istenmesi, yine şahsi planda önceden öngörülemeyenbir ihtiyacın giderilmesi gereğinin ortaya çıkması elde bulunan menkul kıymetintemsil ettiği değerlerde olağanüstü değişiklik olması gibi hususlar eldençıkarmaya neden oluşturmaktadır. (Turan,1990:40)

Pay (hisse) senedi alım-satımı aynı yıl içinde birden fazla kez yapılsa daPay (hisse) senedi alım-satımı aynı yıl içinde birden fazla kez yapılsa dabu alım-satım işlemi ticari organizasyon dahilinde yapılmıyorsa değer artışkazancıdır. (Akıl ve Canpolat,2003:62) Çalışmamızın önceki bölümlerindesüreklilik arz etmeyen ve arızi nitelikte kabul edilen pay (hisse) senedi alımsatımlarının hangi şartlar ile değer artış kazancı sayılacağı, hangi hal ve şartlarile bu hükmün dışında bırakılacağına detayları ile yer verilmiştir

Pay senetlerinin alım satımı neticesinde elde edilen değer artış kazancındaPay senetlerinin alım satımı neticesinde elde edilen değer artış kazancında vergilendirilecek kazanç GVK mükerrer madde 81’de düzenlendiği üzere safi değer artışıdır. safi kazanç elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarile sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin toplam tutarından,elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarmadolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergive harçların indirilmesi suretiyle bulunmaktadır. Elde edilen hasılatın ayın vemenfaat olarak sağlanması halinde bu kısmının tutarı Vergi Usul Kanununundeğerleme ile ilgili hükümlerine göre tespit edilecektir.

Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasında, iktisap bedelinin tevsik edilememesiMenkul kıymetlerin elden çıkarılmasında, iktisap bedelinin tevsik edilememesihalinde Vergi Usul Kanununun 266. maddesinde yazılı itibari değeriktisap bedeli olarak kabul edilecektir. Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasındaiktisap bedeli, elden çıkarılan menkul kıymetin, elden çıkarıldığı ayhariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya 昀椀yatendeksindeki artış oranında artırılarak tespit edilir. Şu kadar ki, bu endekslemeninyapılabilmesi için artış oranının % 10 veya üzerinde olması şarttır

Endeksleme ile pay senedinin maliyet bedelinin elden çıkarıldığı ay hariç Endeksleme ile pay senedinin maliyet bedelinin elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere her ay enflasyon oranında artırılmasına olanak sağlanmaktadır. Buyolla reel olmayan gelirlerin vergilendirilmesinin önüne geçilmektedir. Ancakhemen belirtmek gerekir ki endeksleme uygulaması pay senetleri açısındanyalnızca BİST’de işlem görmeyen tam mükellef kurumlara ait pay senetleriile yabancı pay senetleri için uygulanabilmektedir. Diğer yandan 01.01.2006tarihinden önce iktisap edilmiş yabancı pay senetlerinin elden çıkarılmasındansağlanan kazançların tespiti sırasında endeksleme yapılabilmesi için endeksfarkının % 10’u aşma şartı da bulunmamaktadır.

6. ZARAR MAHSUBU

Zarar mahsubunu düzenleyen GVK’nın “Zararların Kârlara Takas ve Mahsubu”başlıklı 88. maddesinde gelirin toplanmasında, gelir kaynaklarının birkısmından hasıl olan zararların diğer kaynakların kazanç ve iratlarına mahsupedileceği, bu mahsup neticesinde kapatılmayan zarar kısmının, müteakip yıllarıngelirinden indirileceği ve nihayetinde arka arkaya beş yıl içinde mahsupedilmeyen zarar bakiyesinin müteakip yıllara aktarılamayacağı düzenlenmiştir.Ancak anılan maddede parantez içi hükümde belirtilen “diğer kazanç ve iratlardandoğanlar hariç” ifadesiyle diğer kazanç ve iratlardan zarar doğması halindediğer kaynakların kazanç ve iratlarına mahsup edilmesine imkân verilmemiştir

Çalışmamız özelinde açıklarsak pay (hisse) senedi alım satımlarından zarar Çalışmamız özelinde açıklarsak pay (hisse) senedi alım satımlarından zararedilmesi halinde söz konusu zararlar, diğer gelir unsurlarından kaynaklanankazanç ve iratlardan mahsup edilemeyeceği gibi zararların ertesi yıllaraaktarılması da mümkün olmayacaktır.

Ancak aynı yıl içerisinde alım satımı yapılan menkul kıymetler nedeniyleAncak aynı yıl içerisinde alım satımı yapılan menkul kıymetler nedeniyleoluşan zararların ve karların birbiri ile mahsup edilerek netleştirilmesi düzenlemeninamacına ve ruhuna aykırı düşmemektedir. Bu doğrultuda MaliyeBakanlığı tarafından yapılan 21 Ocak 2003 tarihli basın açıklamasında bir yıliçinde birden fazla menkul kıymet alım satım işlemi yapılması halinde, buişlemlerden elde edilen kâr veya zarar tutarlarının birlikte değerlendirileceği,dolayısıyla işlemin aynı yıl içinde yapılması koşuluyla bir işlem nedeniyle doğanzararın, diğer işlemler dolayısıyla elde edilen kârdan mahsup edilmesininmümkün olabileceği ifade edilmiştir. Maliye Bakanlığının basın açıklamasındayer alan görüşler çerçevesinde takvim yılı içerisinde geçici 67. madde kapsamındastopaja tabi olmayan menkul kıymet alım satım işlemlerinden oluşanzararlar, yine bu kıymetlerin alım satımından sağlanan kârlara mahsup edilebilecektir.( https://www.vergidegundem.com/files/ebooks/2018/feb/MKGV/fies/downloads/MKGV2017.pdf Erişim Tarihi: 03.01.2024)

Pay senetlerinin BİST’de işlem görmesi halinde alım-satımına ilişkin GVKPay senetlerinin BİST’de işlem görmesi halinde alım-satımına ilişkin GVKGeçici 67. Madde hükümlerinin uygulanması gerektiğine önceki bölümlerdedetaylıca değinilmiştir. Anılan madde uyarınca bankalar ve aracı kurumlaralım satımına aracılık ettikleri menkul kıymetler ile diğer sermaye piyasasıaraçlarının alış ve satış bedelleri arasındaki fark üzerinden vergi tevkifatıyapmakla yükümlü kılınmıştır. Anılan maddede yer alan düzenleme uyarınca aynı türden menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracı alım satımındanaynı türden menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracı alım satımındandoğan zararlar takvim yılı aşılmamak kaydıyla izleyen dönemlerin tevkifatmatrahından mahsup edilebilmektedir.

Dar mükellefler de dahil olmak üzere, bu madde kapsamında tevkifata tabi Dar mükellefler de dahil olmak üzere, bu madde kapsamında tevkifata tabitutulan ve yıllık veya münferit beyanname ile beyan edilmeyeceği belirtilenmenkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasındandoğan kazançlar için takvim yılı itibariyle yıllık beyanname verilebilir. İhtiyaribeyanname olarak da adlandırılan bu beyannamede beyan edilen gelirden,aynı türden menkul kıymetler için yıl içinde oluşan zararların tamamı mahsupedilebilmektedir. Beyan edilen gelir üzerinden % 15 oranında vergi hesaplanmakta,hesaplanan vergiden yıl içinde tevkif edilen vergiler mahsup edilebilmekteve neticesinde mahsup edilemeyen tutar genel hükümler çerçevesindemükellefe red ve iade edilebilmektedir. Ancak mahsup edilemeyen zararlarizleyen takvim yıllarına devredilememektedir.

7. SONUÇ

Pay senetleri genel olarak anonim şirketlerin sermayesini temsil eden, sahibineortaklık, oy kullanma, şirket karından kâr payı alma, rüçhan gibi birçokhakkı sağlayan menkul kıymetlerdir. Özellikle sermaye piyasalarının gelişmesive sermayenin mobilitesinin artması ile birlikte son yıllarda farklı gayelerleyatırımcılar pay (hisse) senedi almakta ve satabilmektedir. Bu alımsatım işlemlerinin sonucunda kimi zaman kazanç kimi zaman da zarar edebilmektedir.GVK Mükerrer madde 80 uyarınca menkul kıymetlerin veya diğersermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar değerartış kazancı olarak kabul edilmektedir.

Çalışmamızda pay senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlarınÇalışmamızda pay senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlarınhangi koşullarda değer artış kazancı olarak değerlendirilmesi gerektiğinedetaylıca yer verilmiştir. Elden çıkarılan hisse senetlerinin iktisap şekli ve eldetutma süresi gibi belirli şartlar, sağlanan kazancın değer artış kazancı olarakdeğerlendirilip değerlendirilmeyeceğini ve vergilendirme usulünü belirlemektedir.Ayrıca elden çıkarılan hisse senetlerini ihraç eden şirketin tam veya darmükellef kurum olup olmaması, elden çıkarmaya konu edilen hisse senetlerininBİST’de işlem görüp görmemesi elde edilen kazancın gelir vergisi uygulamasıkarşısında durumunu değiştirmektedir.

Volkan GÜZEL

Vergi Başmüfettişi-Yeminli Mali Müşavir-Mali Hukuk Bilim Uzmanı

İstanbul SMMM Odası Mali Çözüm Dergisi

KAYNAKÇA

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (1961, 06 Ocak). Resmi Gazete (Sayı: 10700)

232 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği (2000, 23 Mart). Resmi Gazete(Sayı: 23998)6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (2011, 14 Şubat). Resmi Gazete (Sayı:27846)62030549-120[Mük.80-2016/211]-181606 sayılı özelge. (2017, 21 Haziran)

6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (2012, 30 Aralık). Resmi Gazete(Sayı: 28513)

Akıl, M. ve Canpolat, E.(2003). Menkul Kıymet Alım ve Satım KazançlarınınVergilendirilmesi ve Beyanı, Vergi Sorunları, 174, 55-63

B.07.1.GİB.4.34.16.01-120-154561 sayılı özelge (2018, 14 Şubat)

B.07.1.GİB.4.35.16.01-120.07.01[Mük.80-2015-2]-408 sayılı özelge (2015,03 Eylül)

https://spk.gov.tr/data/61e48f651b41c60d1404d687/SPK%202022%20Faaliyet%20Raporu.pdf , Erişim Tarihi: 23.12.2023

https://spk.gov.tr/duyurular/baskanin-konusmalari/kurul-baskani-ibrahim-omer-gonulun-gazetecilere-verdigi-roportaj, Erişim Tarihi: 23.12.2023

https://www.kizilot.com.tr/post/anonim-%C5%9Firketlerde-i%CC%87lm%C3%BChaberin-%C3%B6nemi-bast%C4%B1r%C4%B1lma-zaman%C4%B1-ge%C3%A7ersiz-oldu%C4%9Fu-haller-ve i%CC%87htilaflar#:~:text=Ge%C3%A7ici%20ilm%C3%BChaberler%2C%20anonim%20%C5%9Firketler%20taraf%C4%B1ndan,%C3%B6zel%20bir%20belgeyi%20ifade%20etmektedir. Erişim Tarihi: 19.10.2023)

https://www.vergidegundem.com/files/ebooks/2018/feb/MKGV/files/downloads/MKGV2017.pdf Erişim Tarihi: 03.01.2024Turan, C.(1990). Menkul Kıymet Alım-Satımından Elde Edilen KazançlarınGelir Vergisi Açısından Değerlendirilmesi. Vergi Dünyası, 105, 40

https://www.ozdogrular.com/v1/index.php

SGK GENELGESİ 2024/7 – 2011/13 SAYILI GENELGEDE DEĞİŞİKLİK

Uncategorized

SGK Genelgesi 2024/7 – 2011/13 Sayılı Genelgede Değişiklik

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

Sayı     :    E-66454725-206.05.99-95161906

16.05.2024

Konu  :    2011/13 Sayılı Genelge

GENELGE 2024/7

 

İlişiksizlik belgesi verilmesi iş ve işlemlerine ilişkin 4.2.2011 tarihli ve 2011/13 sayılı Genelge’nin yayımından sonra gerek mevzuatta yapılan düzenlemeler gerekse ünitelerimizce uygulamada yaşanan tereddütlerle ilgili olarak söz konusu Genelge’de yapılan değişiklikler aşağıda açıklanmıştır.

04.02.2011 tarihli ve 2011/13 sayılı Genelge’nin;

1- “1) GENEL AÇIKLAMALAR” başlıklı bölümünün on birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Kamu idareleri, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ile bankalar tarafından ihale mevzuatına göre yaptırılan işlerden ve özel nitelikteki inşaat işlerinden dolayı bu işleri yapan işveren tarafından yeterli işçilik bildirilmiş olup olmadığı Kurumca araştırılır. Bu araştırma sonucunda yeterli işçiliğin bildirilmemiş olduğu anlaşılırsa, eksik bildirilen işçilik tutarı üzerinden hesaplanan prim tutarı, 89’uncu madde gereği hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte bir ay içinde ödenmek üzere işverene tebliğ edilir. Tebliğ edilen prim ve gecikme cezası ve gecikme zammının ödenmesi veya borca itirazda bulunulmaması halinde borç kesinleşir. Söz konusu borca itirazda bulunulmaması halinde işveren hakkında 88 inci ve 89 uncu maddeler uyarınca işlem yapılır. Tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde ünitece hesaplanan borca işverence faturalı işçilik ödemeleri, fatura mukabili iş yaptırılması, işin kısmen devamlı işyeri sigortalıları ile yapılması veya Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamı dışındaki kişilerin çalışması nedenleriyle itiraz edilmesi halinde söz konusu iş, incelenmek üzere Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili Grup Başkanlığına intikal ettirilecektir.

2- “4.3- İhale konusu işte çalışacak kişi/gün sayısının belli olmadığı işler” başlıklı bölümünün son paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Yapılan araştırma işlemi sonucunda, ihale konusu işin yapıldığı süre zarfında Kuruma bildirilmiş prime esas kazanç tutarının, bildirilmesi gereken prime esas kazanç tutarının altında olduğunun tespit edilmesi halinde farktan kaynaklanan prim, bir ay içinde ödenmesi için işverene tebliğ edilir. İşverence borcun tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenmesi veya itirazda bulunulmaması halinde borç kesinleşir ve işlemler sonuçlandırılır.

Tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde ünitece hesaplanan borca işverence faturalı işçilik ödemeleri, fatura mukabili iş yaptırılması, işin kısmen işverene ait başka işyeri sigortalıları ile yapılması veya Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamı dışındaki kişilerin çalışması nedeniyle itiraz edilmesi halinde söz konusu iş, incelenmek üzere Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili

Grup Başkanlığına intikal ettirilecektir.

3- “9) Araştırma ve Re’sen Yapılacak İşlemlerde Ortak Hükümler” başlıklı 9.12 bölümünün ikinci ve üçüncü paragrafında geçen “soğuk damgalı veya barkod numaralı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da karekod numaralı” ibaresi eklenmiştir.

4- “9.15” numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

9.15. Kurum tarafından hazırlanarak Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Asgari İşçilik Tespit Komisyonunca Belirlenen Çeşitli İşkollarına Ait Asgari İşçilik Oranlarını Gösterir Tebliğ`in eki listede asgari işçilik oranı bulunmayan işler ile idarece akreditif bedeli ödenmek ya da ihale bedeli dışında kısmen veya tamamen malzeme verilmek suretiyle yaptırılan işlere ait asgari işçilik oranları, Asgari İşçilik Tespit Komisyonunca tespit edilecektir. Ayrıca, oranı belli olmayan işler hakkında üniteler veya meslek mensupları ya da Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılacak işlemlerde, listede benzer bir iş için belirlenmiş olan oran dikkate alınamayacağı gibi, daha önce Asgari İşçilik Tespit Komisyonunca başka bir işyerinde yapılan benzer iş dolayısıyla belirlenmiş olan oran da dikkate alınamayacaktır.

Ünitece yapılacak ön değerlendirme (araştırma) işleminde, meslek mensuplarınca yapılacak incelemelerde ya da Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca düzenlenecek olan raporlarda Tebliğ’in yayımı tarihinden itibaren Tebliğ ekindeki asgari işçilik oranlarının dikkate alınması gerektiğinden, Tebliğ’in yayımlandığı tarihten itibaren (bu tarih dahil) başlayan işler ile ilgili olarak Tebliğ eki listede bulunan yeni oranlar esas alınmak suretiyle işlem yapılacaktır.

Ancak, Tebliğ’de bazı işkollarının asgari işçilik oranları değiştiğinden Tebliğ’in yayımlandığı tarihten önce biten veya bu tarihten sonra bitecek olan işlere ilişkin fark prim borcunun idari aşamada kesinleşmemiş olması koşuluyla eski oranla yeni oran kıyaslanarak düşük olan orana göre işlem yapılacaktır.

Örnek-1: 29.04.2020 tarihinde ihale edilen “kalorifer kazanlarının fuel-oil sisteme dönüştürülmesi” işi 19.06.2023 tarihinde tamamlanmıştır. Bu ihaleli iş için yapılacak ön değerlendirme (araştırma) işleminde 23.06.2020 tarihinde yayımlanan Tebliğ eki listede bulunan oran (%12) yerine 22.03.2023 tarihinde yayımlanan Tebliğ eki listede bulunan yeni oran (%10) esas alınmak suretiyle işlem yapılacaktır.

Resmî Gazetede yayımlanmış olan Sosyal Güvenlik Kurumu Asgari İşçilik Tespit Komisyonunca belirlenen çeşitli işkollarına ait asgari işçilik oranlarını gösterir tebliğlerdeki asgari işçilik oranları dikkate alınarak hesaplanan prim borcu tahsil edilmiş veya prim borcu idari aşamada kesinleşmiş ise bu işlerle ilgili olarak yeterli işçilik bildirilmiş olup olmadığının tespiti amacıyla yeniden ön değerlendirme (araştırma) veya inceleme yapılmayacaktır.

Ön değerlendirme (araştırma) işlemi sonucunda hesaplanan fark işçilik prim borcu tebliğ edilmemiş veya tebliğ edildiği halde Kurumumuza itiraz edilmiş ya da yapılan itiraz üzerine, Ünite itiraz komisyonlarınca verilen karar henüz işverene tebliğ edilmemiş veya tebliğ edilmekle beraber Kuruma itiraz süresi ya da mahkemeye dava açma süresi dolmamış ise, bu haller kesinleşmemiş işlem olarak değerlendirilecektir.

Buna göre, Sosyal Güvenlik Kurumu Asgari İşçilik Tespit Komisyonunca Belirlenen Çeşitli İşkollarına Ait Asgari İşçilik Oranlarını Gösterir Tebliğ’de değişiklik yapılması halinde değişikliğin yayımlandığı tarihte yukarıda belirtilen haller mevcut ise işlem kesinleşmemiş işlem olarak değerlendirileceğinden işverenin talebi halinde yeniden ön değerlendirme (araştırma) işlemi yapılabilecektir.

Örnek-2: 29.07.2022 tarihinde ihale edilen “yarı otomasyonlu basım işleri (kısmen makineli, kısmen elle yapılan)” işi için işveren 12.11.2022 tarihinde iş bitim dilekçesi vermiştir. 16.12.2022 tarihinde asgari işçilik araştırma işlemi yapılmış ve hesaplanan fark işçilik prim borcu 10.01.2023 tarihinde işverene tebliğ edilmiştir. İşveren tarafından söz konusu borç ödenmemiş aynı zamanda borca bir ay içinde itirazda da bulunulmamıştır. Bu nedenle prim borcu idari aşamada kesinleşmiştir. Borcun idari aşamada kesinleşmesinden sonra söz konusu iş ile ilgili asgari işçilik oranının değiştiği varsayımında; işverence talep edilen yeniden araştırma işlemi reddedilecek ve bu iş ile ilgili yeterli işçilik bildirilmiş olup olmadığının tespiti amacıyla yeniden ön değerlendirme (araştırma) veya inceleme yapılmayacaktır.

Örnek-3: 29.07.2022 tarihinde ihale edilen “tam otomasyonlu basım işleri (basımı, katlanması, ciltlenmesi ve ambalajlanması tamamen makineli)” işi ile ilgili olarak işveren, işin 16.12.2022 tarihinde bittiğine dair dilekçe vermiştir. 23.06.2020 tarihinde yayımlanan Tebliğ eki listede bu ihaleli iş ile ilgili herhangi bir oran bulunmamaktadır. Bahse konu iş ile ilgili araştırma işlemleri sürecinde 22.03.2023 tarihinde yeni Tebliğ yayımlandığı ve yayımlanan Tebliğ eki listede söz konusu iş ile ilgili oran yer aldığından konu hakkında yapılacak ön değerlendirme (araştırma) işleminde bu oran (%3) esas alınmak suretiyle işlem yapılacaktır.

5- “9.19.4” numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

9.19.4 Bir ya da birden fazla blok olarak yapılan özel nitelikteki inşaat işlerinde; işverence talep edilmesi halinde, bitirildiği belirtilen kısımlar için ayrı asgari işçilik araştırma işlemi yapılabilir ve bu kısımlar için kısmi ilişiksizlik belgesi verilebilir. Bu durumda özel nitelikteki inşaatın tamamı bitirildiğinde, ayrıca inşaatın yapı ruhsatında mevcut toplam metrekaresi üzerinden asgari işçilik araştırma işlemi yapılmaz. Dolayısıyla, daha önce bitirilen ve kısmi ilişiksizlik belgesi verilen bölümlerin yüz ölçümleri ile bu kısımlar için Kuruma bildirilmesi gereken prime esas kazanç tutarları, son değerlendirmede dikkate alınmaz.

İnşaatın bitirilen kısmı/kısımları için asgari işçilik araştırması yapılabilmesi için Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ekinde yer alan “Ek:11-İnşaatın İkmal Edilen Kısmının Bina Maliyetine Oranlarını Gösterir Cetvel” de ya da ilgili belediye tarafından onaylanan yapı denetim tutanağında inşaatın ilişiksizlik belgesi talebinde bulunulan kısmının bitmiş olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.

Örnek: ABC İnşaat Ltd. Şti. tarafından toplam 6.000 m² ve III-B yapı sınıf ve grubunda olan özel bina inşaatına 01.03.2011 tarihinde başlanılmıştır. İşveren, 01.12.2012 tarihli dilekçe ile 2.000 m² inşaat alanı için ilişiksizlik belgesi başvurusunda bulunmuştur.

Bu süreç içinde Kuruma bildirilen toplam prime esas kazanç tutarı: 2011 yılı prime esas kazanç bildirimi 30.000 TL

+ 2012 yılı prime esas kazanç bildirimi 50.000 TL

——————

80.000 TL’dir.

2011 yılı yapı yaklaşık birim maliyeti 565 TL ve bitirilen kısım 2.000 m² esas alınarak hesaplanan Kuruma bildirilmesi gereken asgari işçilik tutarı (2.000x565x6,75/100) = 76.275 TL’dir.

Bildirilmesi gereken tutar (76.275 TL) ile 01.12.2012 tarihine kadar bildirilen tutar (80.000 TL) karşılaştırıldığında (80.000 – 76.275 = 3.725 TL) yeterli bildirim olduğu ve 01.12.2012 tarihi itibarıyla özel nitelikteki inşaat işyerinden de borcunun bulunmadığı tespit edilirse, 2.000 m² inşaat alanı için kısmi ilişiksizlik belgesi verilecektir.

İnşaatına 01.03.2011 tarihinde başlanılan 1.000 m²’lik kısım, 31.12.2014 tarihinde bitirilmiş ve işverenin kısmi ilişiksizlik talebi üzerine fark işçilik hesaplaması aşağıdaki gibi yapılmıştır.

Bu süreç içinde Kuruma bildirilen toplam prime esas kazanç tutarı:

2011 yılı prime esas kazanç tutarı 30.000 TL

2012 yılı prime esas kazanç tutarı 50.000 TL

2013 yılı prime esas kazanç tutarı 50.000 TL

+ 2014 yılı prime esas kazanç tutarı 60.000 TL

————————————————————

190.000 TL’dir.

2013 yılı yapı yaklaşık birim maliyeti 585 TL ve 1.000 m² esas alınarak hesaplanan Kuruma bildirilmesi gereken asgari işçilik tutarı (1.000x585x6,75/100) = 39.487,5 TL’dir. 31.12.2014 tarihine kadar Kuruma bildirilen toplam prime esas kazanç tutarı 190.000 TL’den 01.12.2012 tarihinde 2.000 m² için yapılan araştırma işleminde esas alınan prime esas kazanç tutarı 76.275 TL  düşülerek (190.000-76.275) 113.725 TL 1.000 m² için Kuruma bildirilen prime esas kazanç tutarı bulunur.

Bildirilmesi gereken tutar 39.487,5 TL ile 31.12.2014 tarihine kadar bildirilen tutar 113.725 TL karşılaştırıldığında (113.725 TL – 39.487,5 TL ) 74.237,5 TL’nin yeterli bildirim olduğu ve 31.12.2014 tarihi itibarıyla özel nitelikteki inşaat işyerinden de borcunun bulunmadığı tespit edilirse, 1.000 m² inşaat alanı için kısmi ilişiksizlik belgesi verilecektir.

Aynı özel bina inşaatı için, 01.12.2012 tarihi itibarıyla 2.000 m² inşaat alanına ve 31.12.2014 tarihi itibarıyla 1.000 m² inşaat alanına olmak üzere toplam 3.000 m² için kısmi ilişiksizlik belgesi verilmiştir. Kalan %50’lik kısım olan 3.000 m² için işveren 31.12.2016 tarihinde iş bitim dilekçesi vermiştir.

İnşaatın tamamı bitirilerek işveren tarafından ilişiksizlik belgesi talebinde bulunulduğu varsayıldığında;

Bu süreç içinde Kuruma bildirilen toplam prime esas kazanç tutarı: 2011 yılı prime esas kazanç tutarı 30.000 TL

2012 yılı prime esas kazanç tutarı 50.000 TL

2013 yılı prime esas kazanç tutarı 50.000 TL

2014 yılı prime esas kazanç tutarı 60.000 TL

2015 yılı prime esas kazanç tutarı 30.000 TL

+ 2016 yılı prime esas kazanç tutarı 30.000 TL

————————————————————-

250.000 TL’dir.

Özel nitelikteki inşaat işinin tamamının bitmesi halinde, daha önce bitirilen ve kısmi ilişiksizlik belgesi verilen inşaatların yüzölçümleri ile bu kısımlara isabet eden prime esas kazanç tutarları son değerlendirmede dikkate alınmayacağından daha önce kısmi ilişiksizlik belgesi verilen 3.000 m² için Kuruma bildirilmesi gereken prime esas kazanç tutarı olan 115.762,5 TL (76.275+39.487,5) Kuruma bildirilen toplam prime esas kazanç tutarından düşülmek suretiyle (250.000 – 115.762,5) 134.237,5 TL bulunacaktır.

İnşaat 2016 yılında tamamlandığından bir önceki yıl olan 2015 Yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyeti 700 TL ve 3.000 m² (6.000m²-3.000m²) esas alınarak hesaplanan Kuruma bildirilmesi gereken asgari işçilik tutarı (3.000x700x6,75/100) 141.750 TL olarak bulunacaktır.

Kuruma bildirilen toplam prime esas kazanç tutarı olan 134.237,5 TL’den Kuruma bildirilmesi gereken tutar düşülerek (134.237,5 – 141.750) -7.512,5 TL olarak bulunacaktır. Bu tutar üzerinden hesap edilen fark prim borcunun ödenmesi ve söz konusu iş yeri dosyasından başkaca borcun bulunmaması halinde inşaatın tamamı için ilişiksizlik belgesi verilecektir.

6- “9.19.5” numaralı bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

Bilgilerini ve gereğini rica ederim.

Dr. Raci KAYA

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı

(16.05.2024)

https://www.muhasebetr.com/

https://www.muhasebetr.com/guncelmevzuat/mevzuat_oku.php?mevzuat_id=6531

 

TARHİYAT ÖNCESİ UZLAŞMANIN AVANTAJLARI

Uncategorized

 

TARHİYAT ÖNCESİ UZLAŞMANIN AVANTAJLARI

Vergilemede 4T kuralı olarak bilinen “tarh, tebliğ, tahakkuk, tahsil” sürecindeki ilk idari işlem olan tarhiyatta, vergi alacağı kanuni matrah ve nispetler üzerinden hesaplanır ve vergi alacağı miktar itibariyle tespit edildikten sonra vergi idaresi tarafından mükelleflere ve/veya ceza sorumlularına ihbarname ile tebliğ edilir.

Bu aşamadan itibaren mükelleflerin 30 günlük hak düşürücü süresi başlar ve yapılan tarhiyata karşı;

-Vergi mahkemesinde dava açılabilir,

-Vergi Usul Kanunu (VUK) 376/1. Maddesi kapsamında cezalarda indirme başvurusunda bulunulabilir,

-VUK Ek 1. Maddesi uyarınca tarhiyat sonrası uzlaşma talep edilebilir.

Belirtilen bu süreç, adına vergi tarh edilen ya da ceza kesilen tüm mükellefler için geçerli olmakla birlikte daha tarhiyat aşamasından çok öncesini ilgilendiren vergi incelemesi sürecinde mükelleflerin ayrıca faydalanabilecekleri;

-VUK Ek 11. Maddesi kapsamındaki “tarhiyat öncesi uzlaşma” müessesesi de mevcuttur.

Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Süreci

Tarhiyattan önceki aşama olan vergi inceleme sürecinde, mükelleflerin hesap ve işlemleri Vergi Denetim Kurulu’nda görevli Vergi Müfettişleri tarafından incelenmekte ve eleştiri gereken hususlar hakkında tarhiyat ve ceza önerilen Vergi İnceleme Raporları tanzim edilmektedir.

Mükellefler, vergi incelemesini yürüten Vergi Müfettişi ile imzalayacakları Vergi İnceleme Tutanağında tarhiyat öncesi uzlaşma talep ettiklerini belirtebilecekleri gibi daha sonrasında dilekçe ile inceleme elemanının bağlı olduğu Daire Başkanlıklarına da bu taleplerini iletebilmektedirler.

Tarhiyat öncesi uzlaşmayı tercih eden mükellefler; aşağıdaki hallerin birinin gerçekleşmesi halinde vergi incelemesine dayanılarak tarh edilecek vergi ve cezalar için tarhiyat sonrası uzlaşma hakkını da kaybederler.

-Dilekçe ile uzlaşma talebinden vazgeçtiğini bildirmeksizin tarhiyat öncesi uzlaşma görüşmelerine katılmazsa, (uzlaşmanın temin edilememesi)

-Tarhiyat Öncesi Uzlaşma görüşmelerine katılıp uzlaşılırsa, (uzlaşmanın vaki olması)

-Tarhiyat Öncesi Uzlaşma görüşmelerine katılıp uzlaşılamazsa. (uzlaşmanın vaki olmaması)

Vergi İncelemesinde Olan Bir Mükellef;

-Kendisi hakkında Vergi Müfettişi tarafından tanzim edilen Vergi İnceleme Raporlarında önerilen vergi tarhiyatı ve ceza tutarları için henüz bu raporlar bağlı oldukları vergi dairesine gönderilmeden önce Vergi Denetim Kurulu’nda kurulan komisyonda tarhiyattan önceki aşamada uzlaşabileceği gibi (Tarhiyat Öncesi Uzlaşma)

-İlgili raporlar bağlı oldukları vergi dairesine gönderildikten sonra Vergi İnceleme Raporlarında önerilen vergi ve ceza tutarlarının tarh edilip kendilerine yazı ile tebliğinden itibaren 30 günlük süre içerisinde bağlı oldukları vergi dairesinde kurulan komisyonda tarhiyattan sonraki aşamada da uzlaşabilirler. (Uzlaşma / Tarhiyat Sonrası Uzlaşma)

Vergi incelemesindeki bir mükellef için tarhiyat öncesi uzlaşmanın mı yoksa tarhiyat sonrası uzlaşmanın mı daha avantajlı olduğuna cevap verebilmek için iki farklı uzlaşma müessesesinin de benzer ve farklı yönlerine bakmamız gerekir.

Uzlaşmanın Kapsamında Farklılık Yok

Vergi incelemesindeki bir mükellef, hakkında tanzim edilen Vergi İnceleme Raporlarında tarhiyatı önerilen;

-Vergi,

-Vergi ziyaı cezası ve

-2024 yılı için 23.000 TL’yi aşan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları için

İsterse tarhiyat öncesi uzlaşma isterse de tarhiyat sonrası uzlaşma tercih edebilmekte olup uzlaşmanın iki türü için de bu noktada farklılık bulunmamaktadır. Belirtmek gerekir ki;

-Tarhiyat öncesi uzlaşma seçeneğini tercih eden mükellefler, yazılı dilekçe ile bu taleplerini geri çekmedikleri sürece tarhiyat öncesi uzlaşma temin edilemese de, uzlaşma vaki olsa da olmasa da tarhiyat sonrası uzlaşma haklarını kaybedeceklerdir.

Her ne kadar 2024 yılı için 23.000 TL’yi aşmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları için tarhiyat öncesi ve tarhiyat sonrası uzlaşma imkanı cari olmasa da; bu kapsamdaki usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları için VUK 376. Maddesindeki indirim oranı

%50 yerine %75 olarak uygulanmaktadır.

İlave İndirim İmkanı İki Uzlaşma Türünde de Mevcut

Mükellefler, ister tarhiyat öncesinde isterse de tarhiyat sonrasında uzlaşsın farketmeksizin Vergi Usul Kanunu 376/2. Maddesi uyarınca üzerinde uzlaşılan vergi ya da vergi farkının tamamını ve vergi cezalarının %75’ini süresinde (“VUK Ek 8. Madde: Uzlaşma vaki olduğu takdirde, uzlaşma tutanağı vergi ve cezaların ödeme zamanlarından önce ilgiliye tebliğ edilmişse kanuni ödeme zamanlarında; ödeme zamanları kısmen veya tamamen geçtikten sonra tebliğ edilmişse ödeme süreleri geçmiş olanlar uzlaşma tutanağının tebliğinden itibaren bir ay içinde”) ödemeleri halinde;

-Üzerinde uzlaşılan cezanın %25’i ayrıca indirilmektedir.

Şartların sağlanması halinde uzlaşılan ceza tutarına ilave %25 indirim imkanı açısından iki uzlaşma türü için de farklılık bulunmamaktadır.

Tarhiyat Öncesi Uzlaşmada Vade Daha Erken

Vergi incelemesi neticesinde hakkında vergi ve vergi cezası tarhiyatı önerilen mükellefler, tarhiyat öncesi uzlaşma seçeneğini tercih etmeleri durumunda; ilgili vergi ve vergi cezalarının vadesinde farklılık gündeme gelmektedir.

Haklarında tanzim edilen vergi inceleme raporları mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesine gönderilmeden, incelemenin yürütüldüğü birimde Vergi Müfettişlerinden teşkil olunan komisyonda uzlaşılan vergi ve vergi cezaları için karşılıklı imza altına alınan tarhiyat öncesi uzlaşma tutanağı tahakkuk fişi yerine geçtiği için bu vergi alacağı, uzlaşma tutanağının imza tarihini takip eden bir ay içinde ödenmek zorundadır.

Buna karşın; inceleme sonucu tanzim edilen raporların öncelikle mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesine gönderilmesi, vergi dairesi tarafından bu raporlardaki tutarların tarh edilip mükellefe tebliğinden itibaren 30 günlük süre içerisinde mükellefler tarafından tarhiyat sonrası uzlaşma tercih edilmesi halinde; raporların tanzim edilip vergi dairesine gönderilmesi, tarh ve tebliğ işlemleri ve uzlaşma günü verilmesi sürecinde doğal olarak belli bir süre geçeceği için tarhiyat sonrası uzlaşma tutanağının imza edileceği tarihe kadar mükelleflere bir nevi fazladan süre imkanı doğmuş olacaktır. Lakin bu ilave süre, ilave gecikme faizini de beraberinde getirecektir.

Tarhiyat sonrası uzlaşma seçeneğinin tarhiyat öncesi uzlaşma seçeneğine nazaran üzerinde uzlaşılan vergi ve cezaların vadesi yönünden bir avantajı olmakla birlikte üzerinde uzlaşılan vergiler için fazladan gecikme faizi işleyeceği için bir yandan da mükellefler için maddi anlamda dezavantaj oluşmaktadır.

Gecikme Faizinde Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Daha Avantajlı

Her ne kadar tarhiyat öncesinde uzlaşılması vadeyi öne çekse de bunun gecikme faizi yönünden bir avantaj olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki;

-Gecikme faizi, verginin normal vade tarihinden son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar,

-Üzerinde uzlaşılan vergilerde ise uzlaşma tutanağının imza tarihine kadar hesaplanmaktadır.

Hakkında vergi incelemesi sonucu rapor tanzim edilen mükellefler, Vergi Denetim Kurulu bünyesinde kurulan tarhiyat öncesi uzlaşma komisyonunda uzlaşırlarsa daha az gecikme faizine muhatap olacaklardır.

Buna karşın; tarhiyat öncesi uzlaşma değil de tarhiyat sonrası uzlaşma müessesesini tercih eden mükellefler için normal süreç işleyecek, Vergi Müfettişleri tarafından tanzim edilen Vergi İnceleme Raporları öncelikle mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesine gönderilecek, vergi dairesi tarafından mükellef adına tarh edilen vergiler ve cezalar ihbarname ile mükelleflere tebliğ edilecek ve tebliğ tarihini izleyen 30 gün içinde tarhiyat sonrası uzlaşma talep eden mükelleflere uzlaşma günü verilecektir.

İşleyen bu normal süre boyunca da mükellefler adına tarh edilen vergiler için tarhiyat sonrası uzlaşma tutanağının imza tarihine kadar aylık %3,5 oranında gecikme faizi işleyecektir.

Tarhiyat öncesi uzlaşma seçilmesi halinde üzerinde uzlaşılan vergi ve cezaların vadesi daha erken olsa da uzlaşılan vergilere işleyecek gecikme faizi çok daha az olacağı için vergi borcu anlamında mükellefler için daha avantajlı olacaktır.

Tarhiyat Öncesinde Uzlaşmak Tekerrürden Kurtarıyor!

VUK 339. maddesinde yer alan tekerrür müessesesi, hakkında daha öncesinde vergi ziyaı ya da usulsüzlükten dolayı ceza kesilen mükelleflere, cezalarının kesinleştiği tarihi izleyen günden itibaren vergi ziyaı cezalarında beşinci yılın, usulsüzlük cezalarında ise ikinci yılın isabet ettiği takvim yılının sonuna kadar yeniden ceza kesilmesi halinde;

-Vergi ziyaı cezası %50 oranında artırımlı,

-Usulsüzlük cezası %25 oranında artırımlı uygulanmaktadır.

Tekerrür hükmünü uzlaşma müessesesi ile birlikte ele almak gerekirse; daha öncesinde kesinleşmiş vergi ziyaı ve/veya usulsüzlük cezası bulunan bir mükellefin, ilgili cezaların kesinleştiği günü takip eden beşinci ve/veya ikinci takvim yılının sonuna kadarki dönemlerine ilişkin hesap ve işlemlerinin vergi incelemesinde olduğunu ve bu dönemlere ilişkin olarak da hakkında tanzim edilen raporlarda vergi ziyaı ve/veya usulsüzlük cezası önerildiğini düşünürsek; mükellefin hangi aşamada uzlaşması daha avantajlı olacaktır?

Tarhiyat Sonrasında Artırımlı Cezalar Üzerinden Uzlaşılıyor!

Hakkında daha öncesinde vergi ziyaı cezası ve/veya usulsüzlük cezası bulunan ve bu cezası kesinleşen mükellefler, Vergi Müfettişleri tarafından tanzim edilen Vergi İnceleme Raporlarında kesilmesi önerilen vergi ziyaı ve 2024 yılı için 23.000 TL’yi aşan usulsüzlük cezaları için tarhiyat sonrası uzlaşmayı seçerlerse;

-Öncelikle Vergi İnceleme Raporları mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesine gönderilmekte

-Vergi dairesi tarafından mükelleflerin daha önce kesinleşmiş vergi ziyaı cezası ve/veya usulsüzlük cezası olduğu için Vergi İnceleme Raporlarında önerilen vergi ziyaı cezası %50 oranında, usulsüzlük cezası ise %25 oranında artırılarak yeniden hesaplama yapılarak vergi dairesi tarafından mükellef adına artırımlı cezalar tarh edilmekte,

-Artırımlı olarak tarh edilen cezaları içeren ihbarname mükelleflere tebliğ edildikten sonra 30 gün içerisinde tarhiyat sonrası uzlaşma tercih edildiğinde ise

-Mükellefler tekerrürlü ceza toplamı üzerinden uzlaşmaya girmektedirler.

Tarhiyat Öncesi Uzlaşmada Tekerrür Dikkate Alınmıyor

Bahsettiğimiz bu mükellef, hakkında tanzim edilen raporda kesilmesi önerilen vergi ziyaı ve/veya 2024 yılı için 23.000 TL’yi aşan usulsüzlük cezaları için incelemenin yürütüldüğü birimde (henüz raporlar vergi dairesine gönderilmeden önceki aşama) tarhiyat öncesi uzlaşmayı tercih ederse;

-Vergi Denetim Kurulu tarafından yürütülen Tarhiyat Öncesi Uzlaşma sürecinde mükellefler adına daha öncesinde kesinleşen vergi ziyaı ve/veya usulsüzlük cezaları olup olmadığına bakılmadığından, tekerrür hükümleri dikkate alınmaksızın sadece raporlarda kesilmesi önerilen cezalar üzerinden uzlaşma yapılmaktadır.

Uzlaşmanın vaki olması halinde tarhiyat öncesi uzlaşma tutanağı tahakkuk fişi yerine geçtiği için Tarhiyat Öncesi Uzlaşma komisyonunda uzlaşılan cezalar tekerrürsüz hali ile uzlaşma tutanağının imza tarihini takip eden bir ay içinde ödenebilecektir.

Tarhiyat öncesi uzlaşma tutanakları kesin ve gereği derhal yerine getirilmesi gereken bir idari sözleşme niteliğinde olduğundan, Vergi İnceleme Raporlarında önerilen vergi cezaları için Tarhiyat Öncesi Uzlaşma komisyonunda uzlaşıldığı takdirde;

-Tarhiyat öncesi uzlaşma tutanakları mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesine gönderildikten sonra tutanakta yer alan üzerinde uzlaşılmış cezalara vergi dairesi tarafından tekerrür hükmü uygulanamayacaktır.

Tarhiyat öncesi uzlaşma tutanaklarında yer alan üzerinde uzlaşılan ceza tutarlarının kesinliği ve gereğinin vergi dairesi tarafından derhal yerine getirilmesi gerekliliği, tutanakta yazılı uzlaşılan ceza tutarlarının değiştirilemeyeceğini de gerektirmektedir.

Daha öncesinde kesinleşmiş vergi ziyaı ve/veya usulsüzlük cezası bulunan ve bu cezaların kesinleşme tarihini izleyen günden itibaren vergi ziyaı cezası için beşinci yılın, usulsüzlük cezası için ise ikinci yılın isabet ettiği takvim yılının sonuna kadarki dönemleri vergi incelemesinde olan mükelleflerin; tarhiyat öncesi uzlaşma seçeneğini tercih etmesi, artırımlı cezaların önüne geçecektir.

Tarhiyat öncesi uzlaşma, tarhiyat sonrası uzlaşmaya kıyasla tekerrür açısından çok daha avantajlı olmaktadır.

Kısmi Uzlaşma Halinde Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Daha Cazip

Tarhiyat öncesi uzlaşmada vergi veya cezalardan birisi üzerinde uzlaşılması halinde;

-Uzlaşılamayan kısım için vergi dairesi tarafından tarhiyat yapılmakta ve/veya ceza kesilmekte ve bu tarhiyata ve/veya kesilen cezaya karşı mükellefler tarafından Vergi Mahkemesinde dava açılabilmektedir.

Tarhiyat sonrası uzlaşmada vergi veya cezalardan birisi üzerinde uzlaşılması halinde ise;

-VUK Ek 7. Maddedeki parantez içi hüküm uyarınca uzlaşılamayan kısım için dava açılamayacaktır.

“VUK Ek 7. Madde: Uzlaşmanın vaki olması halinde mükellef, üzerinde uzlaşılan vergi ve cezaya (bunlardan birisi üzerinde uzlaşılmış olsa dahi her ikisine); adına sadece ceza kesilmiş bulunan, üzerinde uzlaşılan işbu cezaya karşı dava açamaz.”

Sonuç Olarak; Vergi İncelemesinde Olup da Vergi İdaresi ile Uzlaşmak İsteyen Mükellefler Açısından Tarhiyat Öncesi ve Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Müesseselerini Özet Halinde Kıyaslarsak;

-Vergi, vergi ziyaı cezası ve 2024 yılı için 23.000 TL’yi aşan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları hem tarhiyat öncesi hem de tarhiyat sonrası uzlaşmanın kapsamına girmekte,

-Hangi aşamada uzlaşılırsa uzlaşılsın cezalarda %25’lik ilave indirim imkanı uzlaşmanın iki türünde de bulunmakta,

-Tarhiyat öncesi uzlaşmada vade daha erken olmasına rağmen uzlaşılan vergiye daha az gecikme faizi hesaplanmakta,

-Daha öncesinde kesinleşen vergi ziyaı ve/veya usulsüzlük cezası bulunan mükelleflerin tarhiyat öncesi uzlaşmayı tercih etmesi halinde tekerrürsüz cezalar üzerinden uzlaşılmakta, tarhiyat sonrası uzlaşmayı tercih etmesi halinde ise Vergi İnceleme Raporlarında belirtilen vergi ziyaı cezası %50 oranında, usulsüzlük cezası ise %25 oranında artırıldıktan sonra tarhiyat yapılacağı için tekerrür uygulanmış artırımlı cezalar üzerinden uzlaşılmakta,

-Tarhiyat öncesi uzlaşma komisyonunda vergi ve cezaların birisi üzerinde kısmi uzlaşılması halinde uzlaşılamayan kısım için yapılan tarhiyat sonrası dava hakkı devam bulunmakta, tarhiyat sonrası uzlaşmada ise kısmi uzlaşılsa dahi uzlaşılamayan kısım davaya konu edilememektedir.

Sebepleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Tarhiyat Öncesi Uzlaşmanın Tarhiyat Sonrası Uzlaşmaya kıyasla çok daha mükellef lehine bir uygulama olduğunu söyleyebiliriz.

Yusuf Cihad DEMET

Vergi Müfettişi

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/tarhiyat-oncesi-uzlasmanin-avantajlari/742797

 

YATIRIM TEŞVİKLİ İNŞAAT İŞLERİNE İLİŞKİN TEŞVİK KAPSAMINDA YAPILABİLECEK TESLİM – HİZMETLER VE KDV İADE MEKANİZMASI (GEÇİCİ 37. MADDE)

Uncategorized

YATIRIM TEŞVİKLİ İNŞAAT İŞLERİNE İLİŞKİN TEŞVİK KAPSAMINDA YAPILABİLECEK TESLİM – HİZMETLER VE KDV İADE MEKANİZMASI (GEÇİCİ 37. MADDE)

1.GİRİŞ

Bu makalede Yatırım teşvikli inşaat işlerine ilişkin liste girişleri, hangi mal ve/veya hizmetlerin istisna kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, yatırım teşvik sahibi mükellefe mal ve/veya hizmet teslim eden mükelleflerin iade süreçlerine ilişkin soru ve sorunların aydınlatılması amaçlanmıştır.

3065 S. KDV Kanununun Geçici 37. Md’de ; ‘’İmalat sanayii ile turizme yönelik yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflere belge kapsamındaki inşaat işlerine ilişkin mal teslimleri ve hizmet ifaları 31/12/2025 tarihine kadar katma değer vergisinden müstesnadır.

Teşvik belgesine konu yatırımın tamamlanmaması halinde, zamanında alınmayan vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanarak gecikme faizi ile birlikte yatırım teşvik belgesi sahibi alıcıdan tahsil edilir. Bu vergiler ve cezalarda zamanaşımı, verginin tarhını veya cezanın kesilmesini gerektiren durumun meydana geldiği tarihi takip eden takvim yılı başından başlar.

Bu kapsamda yapılan mal teslimleri ve hizmet ifaları nedeniyle yüklenilen vergiler, vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan vergiden indirilir. İndirim yoluyla telafi edilemeyen vergiler, bu Kanunun 32 nci maddesi hükmü uyarınca istisna kapsamında işlem yapan mükellefin talebi üzerine iade edilir.’’ Hükmü yer almaktadır.

Konuya ilişkin KDV Genel Uygulama Tebliğinin II.E.7/A ‘’İmalat Sanayii ile Turizme Yönelik Teşvik Belgesi Belgesi Kapsamındaki İnşaat İşleri’’ başlıklı bölümünde;’…

‘’İstisna hükmünün yürürlüğe girdiği 1/5/2022 tarihinden önce veya bu tarihten itibaren başlayan inşaat işlerine ilişkin, 1/5/2022 tarihinden sonra yapılan mal ve hizmet alımları istisna kapsamında olup, inşaat işlerine ilişkin bu tarihten önce alınan mal ve hizmetlerin istisna belgesine dahil edilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan, 1/5/2022 tarihinden sonra yapılan mal ve hizmet alımları için de 3065 sayılı Kanunun 7394 sayılı Kanun ile değişmeden önceki geçici 37 nci maddesi hükmü uygulanmaz.’’ Denilmektedir.

Yani ;

Söz konusu hükme göre 3065 sayılı KDV Kanunun Geçici 37. Md kapsamında talep edilen ‘’İnşaat işlerine ilişkin Yatırım Teşvik Belgesinin’’ tamamen yeni yatırımlara ilişkin inşaat işleriyle ( örn: yeni fabrika inşaatı) ilgili mal ve hizmet alımlarını kapsadığından, yenileme, bakım, onarım, modernizasyon, tadilat, yenileme gibi inşaat işlerinin bu madde kapsamında değerlendirilemeyeceği tabiidir.

Söz konusu inşaat işlerinin bu madde doğrultusunda vergi daireleri tarafından kontrolü mümkün olmakla olup söz konusu inşaat işlerinin mükellef kurumun aldığı/alacağı ‘’yapı ruhsatı’’ ile de tespiti mümkündür.

2.YATIRIM TEŞVİK KAPSAMINDA ALINABİLECEK TESLİM VE HİZMETLER

Ayrıca tebliğin 7/A.2. İstisnanın Uygulaması bölümünde ;

‘’İstisna, münhasıran söz konusu yatırımlar kapsamındaki inşaat taahhüt işi, nakliye, hafriyat ve benzeri inşa işlerine ilişkindir. Yatırımı yapanların söz konusu inşaat işlerinde kullanılan mal alımları da bu kapsamda değerlendirilir. Dolayısıyla söz konusu istisna inşaat işlerine ilişkin olmak koşuluyla hem hizmet hem de mal alımlarını kapsamaktadır. Söz konusu yatırımlar kapsamındaki inşaat işlerine ilişkin alınan makine, araç-gereç ve tefrişatın (yatırım teşvik belgesinde yer alsa dahi) bu istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.’’..

‘’İstisnadan yararlanmak isteyen yatırım teşvik belgesi sahibi mükellefler KDV yönünden bağlı oldukları vergi dairesine istisna belgesi almak için başvuruda bulunurlar. Başvuruda bulunan mükellefler tarafından inşaat işlerine ilişkin istisna kapsamında alınacak mal ve hizmet listesi, hazırlanan projeye uygun olarak elektronik ortamda sisteme girilir. Vergi dairesince gerekli kontroller yapıldıktan sonra şartları sağlayanlara elektronik olarak sisteme girilen mal ve hizmetle sınırlı olmak üzere istisna belgesi verilir (EK:30).’’ Denilmektedir.

Bu hükümlere ilişkin ise inşaat harcamalarına ilişkin harcamaların istisna kapsamında olacağı ,inşaat harcamaları dışında kalan makine , teçhizat , sarf malzeme, araç-gereç vb. bu kapsamda değerlendirilemeyecektir.

Örneğin ;

Fabrika inşaatına ilişkin mimari proje, statik proje, betonarme projesi, mekanik tesisat projesi, elektrik tesisat projesi, yangın tesisat projesi, beton , demir , tuğla , çimento , hafriyat işleri , inşaat nakliye işleri vs. bu istisna kapsamında değerlendirilebilir olurken ;

İnşaat işiyle ilgili olmayan ; Üretim hattı için alınacak makine , ofis mobilyaları , çöp kovası , klima , giriş paspası , ofis sarf malzemeleri , araç-gereç vs. Elektronik ortamda girişi yapılsa dahi istisna kapsamında değerlendirilemeyecektir.

3.İADE SÜRECİ

KDV Genel Uygulama Tebliği , söz konusu maddeye istinaden teslim ve hizmetlere ilişkin iade sürecini 2’ye ayırmış , İmalat Sanayiine Yönelik Yatırım Teşvik Belgesi Kapsamındaki İnşaat İşlerine İlişkin 1/5/2022 Tarihinden Önce Yapılan Mal ve Hizmet Alımları ve İmalat Sanayii ile Turizme Yönelik Yatırım Teşvik Belgesi Kapsamındaki İnşaat İşleri olarak açıklamıştır. Yani 01/05/2022 tarihi öncesi ve sonrası olarak düşünmek mümkün , ilk durumda 442 kod numaralı “İmalat Sanayiine Yönelik Yatırım Teşvik Belgesi Kapsamındaki İnşaat İşleri” satırında beyan edilirken , 1/5/2022 tarihi sonrası teslimlere ilişkin ‘’339-İmalat Sanayii ile Turizme Yönelik Yatırım Teşvik Belgesi Kapsamındaki İnşaat İşlerine İlişkin Teslim ve Hizmetler’’ satırında yüklendikleri KDV’yi beyan ederek iadesini talep edebileceklerdir. İçinde bulunduğumuz tarih itibariyle ise 339 kod teslim ve beyan durumuna ilişkin  KDV Genel Uygulama Tebliğinin 7/A.2. İstisnanın Uygulaması bölümünde ;…

Vergi dairesinden alınan istisna belgesinin alıcı tarafından onaylanmış bir örneği satıcılara verilir. Bu belge satıcılar tarafından 213 sayılı Kanunun muhafaza ve ibraz hükümlerine uygun olarak saklanır. Mal teslimi ve hizmet ifası gerçekleştikçe alıcı ve satıcılar alım/satım bilgilerini sisteme girerler. Satıcı mükellefin iade talebi, bu istisna belgesi ve sisteme yapılan alış ve satış giriş bilgileri esas alınmak suretiyle, iade için gerekli diğer belgeler de aranarak sonuçlandırılır. Projenin sonradan revize edilmesi, güncellenmesi veya ek proje düzenlenmesi halinde proje kapsamındaki mal ve hizmetlere ilişkin liste de elektronik ortamda revize edilir. Revize sonrası istisna kapsamına giren alışlarda istisnadan faydalanılabilmesi için istisna belgesinin de revize edilmesi gerekir. İstisna belgesi, 31/12/2025 tarihini geçmemek üzere projede öngörülen süreyle sınırlı olarak verilir. Projedeki sürenin revize edilmesi durumunda, istisna belgesindeki süre de revize edilir.….

Satıcılar, yaptıkları teslim ve hizmet ifalarına ilişkin faturada, Tebliğin (II/E-7/A.1.) ayrımındaki açıklamaları da göz önünde bulundurmak suretiyle KDV hesaplamazlar. İstisna tek safhada uygulanacak olup, yatırım teşvik belgesi sahibi mükellefe istisna kapsamında mal teslimi ve hizmet ifasında bulunan satıcıların alımlarında istisna uygulanması söz konusu değildir.

7/A.5 iade bölümünde ise ;

Bu istisna kapsamındaki teslim ve hizmetlerden kaynaklanan iade taleplerinde aşağıdaki belgeler aranır:

-Standart iade talep dilekçesi

–İstisnanın beyan edildiği döneme ilişkin indirilecek KDV listesi

-İade hakkı doğuran işleme ait yüklenilen KDV listesi

-İadesi talep edilen KDV hesaplama tablosu

-Satış faturaları listesi

-Yatırım teşvik belgesinin örneği

-Vergi dairesinden alınan istisna belgesinin örneği ile kendisi tarafından ilgili mal ve hizmete ilişkin olarak proje kapsamında istisna uygulanarak alınacak mal ve hizmet listesinin örneği.

Olarak açıklanmıştır.

Ayrıca söz konusu istisna talebine ilişkin girişler yapılırken, Aynı satıcıdan yapılan birden fazla mal ve hizmet alımına ilişkin harcamaların proje maliyetinin binde 5’ine kadar olan kısmı tek satır olarak girilebilir. Bu şekilde birden fazla satır yazılabilir. Ancak, bu satır tutarlarının toplamının proje maliyetinin yüzde 10’unu aşmaması gerekir. Bu durumda da mal ve hizmetin cinsi, miktarı, tutarı gibi hususlar, bu kapsamdaki alışları anlaşılır bir şekilde açıklayacak detayda yazılır. Bu alımlara ilişkin fatura tarih ve numarasının listede yer alması gerektiği tabiidir.

4.SONUÇ VE MALİ SORUMLULUK

Her Yatırım Teşvik Belgesinde olduğu gibi Geçici 37. Madde kapsamında İmalat Sanayii ile Turizme Yönelik Yatırım Teşvik Belgesi Kapsamındaki teslimlere ilişkin de sorumluluk ve aksi durumda uygulanacak müeyyedieler hem tebliğ de açıklanmış hem de istisna belgesinin kendisinde belirtilmiştir.

Mükellef kuruma verilecek istisna belgesinin (EK-30) içerisinde‘’..

Bu belgenin verilmesine esas olan dilekçenizde belirtilen hususların aksine bir durumun tespiti veya sonradan ortaya çıkması halinde, ziyaa uğratılan vergi ve buna bağlı ceza, faiz ve zamlardan firmanız sorumlu olup, bu belgeye istinaden istisna uygulayan firmalar sorumlu tutulmayacaktır. ..’’ yazmakta olup

KDV GUT Tebliğin 7/A.6. Müteselsil Sorumluluk bölümünde; İstisnadan yararlanmak isteyen mükelleflerin istisna belgesinin imza ve kaşe tatbik edilmiş bir suretini mal teslimi ve hizmet ifasında bulunan satıcıya vermeleri gerekmektedir. Bu belge olmadan istisna uygulanması halinde, ziyaa uğratılan vergi, ceza, zam ve faizlerden satıcı ile birlikte teslim ve hizmet yapılan alıcı da müteselsilen sorumludur. Kendisine teslim veya hizmetin istisna kapsamına girdiğini gösteren belge verilen satıcı mükelleflerce, başka bir şart aramaksızın istisna kapsamında işlem yapılır. Daha sonra işlemin, istisna için ilgili düzenlemelerde belirtilen şartları baştan taşımadığı ya da şartların daha sonra ihlal edildiğinin tespiti halinde, ziyaa uğratılan vergi ile buna bağlı ceza, faiz ve zamlar, kendisine istisna kapsamında teslim veya hizmet yapılan alıcıdan aranır. Hükmü yer almaktadır.

Kısacası söz konusu yatırım teşvik paketi yeni fabrika, yeni yatırım yapacak mükelleflere önemli bir destek imkânı sunup, ciddi bir finans desteği sağlamakta, KDV yükünü almakta ancak söz konusu yatırımlara ilişkin dikkatli ve doğru beyan ve sorumluluğu da beraberinde getirmektedir.

Kaynakça;

3065 S. KDV Kanunu

KDV Genel Uygulama Tebliği

Gib.gov.tr Özelge Havuzu

Not:  Yazar Görüşü : Makalenin yazarının kendi görüşlerine yer verdiği görüş makaleleridir. Yazarın görüşleri kurumunun görüşlerini bağlamaz

14.05.2024

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

İsmail Doğancan Sağ
İhtisas Vergi Dairesi Müdür Yrd.
dogancansag@gmail.com

ENFLASYON DÜZELTMESİ SONRASI BİNEK OTO ALIMI – KİRALANMASI VE AMORTİSMAN KISITI

Uncategorized

ENFLASYON DÜZELTMESİ SONRASI BİNEK OTO ALIMI – KİRALANMASI VE AMORTİSMAN KISITI

Binek otoya ilişkin yapılan yeniden değerleme – enflasyon düzeltmesi vergisel açıdan gider olarak dikkate alınabilecek amortisman tutarını etkilemez. Bu durumda araç kiralama suretiyle temini satın alma yoluyla teminden vergisel yönden daha avantajlı olabilir.

Binek otomobil; Türk Gümrük Tarife Cetveli’nin (87.03) pozisyonunda yer alan motorlu taşıtlar olup, esas itibarıyla insan taşımak üzere imal edilmiş olmak üzere (87.02 hariç) insan – eşya taşıyabilen motorlu araçlardır.  (M1) kategorisindeki AA Sedan, AB Heçbek AC Steyşın, AD Kupe, AE Üstü açılır kapanır, AF Çok amaçlı yolcu otomobilleri – Arazi taşıTLarı (Jipler) – Panelvanlar( kamyonet ruhsatı verilmiş olması mahiyeti değiştirmez), Triportörler binek oto sınıfındadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. Maddesine Göre:

* Binek Otomobillere İlişkin Kiralama Yoluyla Edinilen / İşletmeye Dâhil
Olan Ve İşte Kullanılan Taşıtların Giderlerinin %70’i indirilebilir.

* Kiralama Yoluyla Edinilen Binek Otomobillerinin Her Birine İlişkin Aylık Kiranın 26.000,00 TL’si Gider Olarak Dikkate Alınabilir.

* Satın alınan binek otolara ilişkin ÖTV Ve KDV 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu 270. Maddesine göre maliyet bedeline ilave edebilir / gider olarak gösterebilir.

2024 Yılında İktisap Edilen Binek Otomobiller İçin:

>  ÖTV Ve KDV’nin Gider Yazılma Tercihi Halinde KDV – ÖTV Toplamının Gider Yazma Sınırı: 690.000,00 TL

> ÖTV Ve KDV’nin Gider Yazılma Tercihi Halinde 1. El Binek Oto İçin İktisap Bedeline Göre Amortisman Ayırma Sınırı: 790.000,00 TL

> 2. El Binek Oto İçin İse İktisap Bedeline Göre Amortisman Ayırma Sınırı: 790.000,00 TL

> ÖTV Ve KDV’nin Maliyete Atılma Tercihi Halinde KDV – ÖTV Dâhil Amortisman Sınırı: 1.500.000,00 TL olarak hesaplanmıştır.

* KDV – ÖTV’nin Tercihen Maliyet Bedeline Eklendiği Veya Binek Otomobilin 2. El Olarak İktisap Edildiği Hâllerde, Amortismana Tabi Tutarı, İktisap Edildiği Yıl İçin Belirlenen Tutarı Aşan Binek Otomobillerinin Her Birine İlişkin Ayrılan
Amortismanın En Fazla Belirlenen Bu Tutara İsabet Eden Kısmının, Safi Kurum
Kazancın Tespitinde Gider Olarak Dikkate Alınması Mümkün Bulunmaktadır.

* Buna Göre, İktisap Edilen Binek Otomobilleri İçin Ayrılan Amortisman Tutarlarının, Her Bir Binek Otomobili İçin İktisap Bedelini Geçmemek Kaydıyla İlgili Yıl İçin Belirlenen Kadarlık Kısmı Safi Kurum Kazancın Tespitinde Gider Olarak Dikkate Alınabileceğinden, İktisap Edilen Söz Konusu Binek Otomobillerin Yeniden Değerlemeye Tabi Tutularak – Enflasyon Değerlemesine Tabi Tutularak Değerinin Artırılması, Gider Olarak Dikkate Alınabilecek Amortisman Tutarını Etkilemeyecektir.

* Bu Durumda Yeniden Değerleme Sonrası Amortisman Hesabında Yukarıda Sayılan Tutarlara Ve Faydalı Ömre Göre Amortisman Gider Olarak Kabul Edilir, Geri Kalan Kısım K.K.E.G.’dir.

KDV Kanunu 30/b maddesine göre binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen KDV indirim konusu yapılamaz. KDV Kanunu 4. Maddesine göre kiralama hizmet ifası kapsamında KDV’nin konusuna girer ve % 20 oranda KDV Hesaplanır. Binek otomobillerin kiralanmasında Aylık Kiranın 26.000,00 TL’sine karşılık gelen KDV İndirim konusu yapılır. 30/d maddeye göre Gelir Ve Kurumlar Vergisi yönünden kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen Katma Değer Vergisi, Hesaplanan Katma Değer Vergisinden indirilemez. Binek otomobillerin kiralanmasında Aylık Kiranın 26.000,00 TL’nin üstünde ise 26.000,00 TL’sine karşılık gelen KDV İndirim konusu yapılır ve 26.000,00 TL’nin Üstüne karşılık gelen KDV İndirim konusu yapılamaz. Ancak Gider Olarak Dikkate Alınabilir.

Sonuç Olarak; Kısıtlamalar Sonrasında Kiralama Yoluyla Araç Temininin Vergisel Açıdan Daha Verimli Olduğu Düşünülmektedir.

14.05.2024

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Ersan Karaca
Yeminli Mali Müşavir
ymmersankaraca@gmail.com

TAPU BEDELİNİN EKSİK BEYAN EDİLMESİ SEBEBİYLE TAPU HARCININ EKSİK ÖDENMESİ SORUNSALI

Uncategorized

TAPU BEDELİNİN EKSİK BEYAN EDİLMESİ SEBEBİYLE TAPU HARCININ EKSİK ÖDENMESİ SORUNSALI

 

I-GİRİŞ

Son zamanların en çok gündemine düşen bir konu, Orta Vadeli Program (OVP).

Haliyle bu program doğrultusunda çeşitli adımlar atılıyor ve çoğu zaman bu adımlar medyanın gündemine yansıyor.

  • Mart ayında kira geliri beyanları için Gelir İdaresinin çağrıları,
  • 9 Nisan’da Sayın Bakanımız Mehmet ŞİMŞEK’in “Denetim İçin Son Çağrı”sı,
  • Kiralık IBAN’ların tespiti,
  • Cafe ve restaurantların hesapladıkları katma değer vergisi tutarlarının yerinde denetimi,

Derken “acaba bize de gelecekler mi” sorusunu zihinlerinde yaşayan tapu sicilinde eksik tapu bedeli beyan mükellefler, -merhaba.

II-YASAL DAYANAK

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73’üncü maddesinde herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır.

Yine aynı maddede vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla koyulacağı hükmedilmiştir.

17.07.1964 tarih ve 11756 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 492 sayılı Harçlar Kanununun 4’üncü kısmında Tapu ve Kadastro Harçları açıklanmış olup ilgili kısmın birinci bölümünün “Mevzuu” başlıklı 57’inci maddesinde aşağıdaki hüküm yer almaktadır;

“Tapu ve kadastro işlemlerinden bu kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanları, tapu ve kadastro harçlarına tabidir.”

Tapu harcı, piyasadaki uygulamadan bağımsız olmak üzere 4 sayılı tarife baz alınmak suretiyle emlak vergisi değerinden az olmamak üzere beyan edilen bedel üzerinden alıcı ve satıcı (%2-%2) tarafından ayrı ayrı olmak üzere toplamda tapu bedelinin yüzde dördüdür.

Örnek 1:

Alıcı (A), Satıcı (S)’den emlak değeri 500.000,00 TL olan konutu 800.000,00 TL üzerinden satın almış ve bu işlem Başakşehir Tapu Sicili Müdürlüğü tarafından tescil edilmiştir. Bu işlem üzerinden Alıcı (A) ve Satıcı (S) ayrı ayrı olmak üzere toplamda 32.000,00 TL tapu harcı ödemiştir.

III-TAPU BEDELİNİN EKSİK BEYAN EDİLMESİNİN İDARE TARAFINDAN TESPİT EDİLMESİ

Tarafların tapu tescili sırasında tapu bedelini eksik beyan ettiği idare tarafından tespit edilir ise gerçek tapu bedeli ile beyan edilen tapu bedeli arasındaki bedel üzerinden iki taraftan da %25 vergi zıyaı cezası ile tapu harcı, gecikme faizi uygulanmak suretiyle mükelleflerden alınır.

Örnek 2:

Alıcı (A), Satıcı (S)’den emlak değeri 500.000,00 TL olan konutu 800.000,00 TL üzerinden satın almış ancak bu işlem Başakşehir Tapu Sicili Müdürlüğü’ne 600.000,00 TL olarak beyan edilmiş ve müdürlük tarafından tescil edilmiştir. Bu işlem üzerinden Alıcı (A) ve Satıcı (S) ayrı ayrı olmak üzere toplamda 24.000,00 TL tapu harcı ödemiştir.

İdare tarafından yapılan tespit ile 200.000,00 TL eksik beyan sebebiyle iki taraftan toplamda 8.000,00 TL harç,  2.000,00 TL vergi zıyaı ve gecikme faizi talep edilmiştir.

Cezanın ödenmesinde ise iki yöntem vardır;

Birincisi cezalarda indirim şartlarını sağlamak suretiyle vergi zıyaı cezasının yarısı indirilir.

İkincisi ise istenen vergi zıyaı cezası için uzlaşma talebinde bulunulmak suretiyle ilgili cezanın %80’i terkin EDİLEBİLİR. Uzlaşma esasları çerçevesinde ilgili cezanın 1 ay içerisinde ödenmesi durumunda ceza %25 oranında indirilir.[1]

IV- TAPU BEDELİNİN EKSİK BEYAN EDİLMESİNİN MÜKELLEFLER TARAFINDAN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİ İLE BEYAN EDİLMESİ

İlgili idare, tapu harcının eksik beyan edildiğini tespit etmeden önce mükelleflerin kendi irade ve istekleriyle bu eksikliği 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 371’inci maddesi kapsamında pişmanlık hükümlerinden faydalanmak suretiyle beyan edebilir.

Bu durumda vergi zıyaı aranmaksızın vergi aslı (harç) ve gecikme zammı oranında pişmanlık zammı ile mükelleften talep edilir.

V-SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER

Böyle yapılarak maalesef kar edilmiyor.

Aslında öyle bir zarar söz konusu ki.

Okulların elektriğinden, askerlerin botuna; hastanelerdeki serumlardan, cenazenin kefenine kadar. Bir gün ihtiyaç duyacağımız her şeyin finansman kaynağı.

Anayasamız bunların tamamını daha nazik bir şekilde ifade etmiş, “Kamu Giderleri”.

Bunların hepsi bir yana, değerini düşük gösterip daha az tapu harcı ödeme gayretinde olanlar bu gayrimenkulleri 5 yıldan daha erken bir vakitte elden çıkarmak istediklerinde enflasyon karşısında erimiş bir maliyet bedeli ile enflasyon karşısında kendini koruyan bir satış bedeli çıkıyor ki bu bedeller arasındaki fark 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda zikredildiği üzere “Değer Artış Kazancı” olarak nitelendiriliyor.

Bu şekilde ilgili takvim yılında elde ettiğiniz kazancı takip eden yılın mart ayı sonuna kadar beyan etmeyi unutmayınız.

VI-KAYNAKÇA

  • Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,
  • 213 sayılı Vergi Usul Kanunu,
  • 492 sayılı Harçlar Kanunu.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Furkan Taşbaşı
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
Bilim Uzmanı
frkantasbasi@gmail.com

KAMU TASARRUF VE VERİMLİLİK PAKETİ’NİN AYRINTILARI PAYLAŞILDI

Uncategorized

KAMU TASARRUF VE VERİMLİLİK PAKETİ’NİN AYRINTILARI PAYLAŞILDI

 

Hazine ve Maliye Bakanlığının sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, bugün açıklanan Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi’nin ayrıntıları paylaşıldı.

Bugün kamuoyuna sunulan Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi olarak adlandırılan düzenleme paketinin ayrıntıları, Hazine ve Maliye Bakanlığının sosyal medya hesabından şu şekilde paylaşıldı:

https://www.ekonomim.com/ekonomi/kamu-tasarruf-ve-verimlilik-paketinin-ayrintilari-paylasildi-haberi-742741

Uncategorized

KONKORDATO MEVSİMİ

 

Giriş

2018 yılında adını sıkça duyduğumuz, bugünlerde ise yine duymaya başladığımız ve gelecek günlerde daha sık duyacağımızı düşündüğüm “Konkordato.” Peki nedir bu konkordato?

Konkordato esasen İtalyanca bir kelime (Concordato) olmakla beraber İtalyanca ’ya da Latince’den geçmiştir. Türkçe kelime anlamı anlaşmalı iflas olarak tanımlanmakla beraber borçlunun borçlarını vadesinde ödeyememesi veya vadesinde ödeyemeyecek olması nedeniyle alacaklılar ile ödemeler konusunda hukuk sistemi içerisinde yapmış olduğu yeniden yapılandırma anlaşması diyebiliriz.

Yapmış olduğumuz bu çalışmada İcra ve İflas Kanununda Konkordatoya ilişkin olarak 28.02.2018 ve 06.12.2018 tarihlerinde yapılan değişiklikleri de göz önüne alarak genel hatlarıyla konkordato talebinin nereye ve ne şekilde yapılacağı ile geçici ve kesin mühletten bahsedeceğiz.

Konkordato

Esasen 2003 yılından beri uygulanmakta olan iflasın ertelenmesi müessesesinin 2018 yılında kaldırılması ile beraber konkordato uygulaması ile ilgili kanunda yapılan esaslı değişiklikler sonrası konkordatonun daha etkin kullanılmasının amaçlanması ile konkordatonun daha geniş bir uygulama alanı bulduğu söylenebilir.

Konkordato, hukukumuzda İcra ve İflas Kanununda düzenlenmektedir. Borçlarını vadesi geldiği halde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilir. Borçlunun dışında, iflas talebinde bulunabilecek her alacaklı da gerekçeli bir dilekçeyle, borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus sermaye şirketi, kooperatif veya gerçek kişi herhangi bir borçlunun konkordato talep edebileceğidir. Yani konkordato talep edebilmek için illa sermaye şirketi olmaya gerek yoktur.

Konkordato talebi için görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir.  Yetkili mahkeme ise iflasa tabi borçlular için, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu mahaldeki Asliye Ticaret Mahkemesi, iflasa tabi olmayan borçlu için ise yerleşim yerindeki Asliye Ticaret Mahkemesidir.

Konkordato Talebine Eklenecek Belgeler, Geçici ve Kesin Mühlet

Borçlu, konkordato talebine aşağıdaki belgeleri eklemek zorundadır.

a) Borçlunun borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli malî kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka bir yöntem kullanılarak sağlanacağını gösteren konkordato ön projesi.

b) Borçlunun malvarlığının durumunu gösterir belgeler; borçlu defter tutmaya mecbur kişilerden ise Türk Ticaret Kanununa göre hazırlanan son bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu, hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden hazırlanan ara bilançolar, ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdikleri ile elektronik ortamda oluşturulan defterlere ilişkin e-defter berat bilgileri, borçlunun malî durumunu açıklayıcı diğer bilgi ve belgeler, maddi ve maddi olmayan duran varlıklara ait olup defter değerlerini içeren listeler, tüm alacak ve borçları vadeleri ile birlikte gösteren liste ve belgeler.

c) Alacaklıları, alacak miktarlarını ve alacaklıların imtiyaz durumunu gösteren liste.

d) Konkordato ön projesinde yer alan teklife göre alacaklıların eline geçmesi öngörülen miktar ile borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktarı karşılaştırmalı olarak gösteren tablo.

e) Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından Türkiye Denetim Standartlarına göre yapılacak denetim kapsamında hazırlanan ve konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği hususunda makul güvence veren denetim raporu ile dayanakları. Bu kapsamda düzenlenecek raporlar ve bu raporlara dayanak olacak denetimlerde, denetim kuruluşlarının faaliyetleri, hak ve yükümlülükleri, raporların inceleme ve denetimleri, bu raporlar sebebiyle doğacak idari ve hukuki sorumluluk ile diğer hususlar hakkında Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır.

Yukarıda sayılan belgeler dışında borçlu, konkordato sürecinde mahkeme veya komiser tarafından istenebilecek diğer belge ve kayıtları da ibraz etmek zorundadır.

Borçlunun yukarıda sayılan belgeler ile birlikte konkordato talebi üzerine mahkeme, belirtilen belgelerin eksiksiz olarak mevcut olduğunu tespit ettiğinde derhal geçici mühlet kararı verir.

Konkordato işlemlerinin başlatılması alacaklılardan biri tarafından talep edilmişse, borçlunun söz konusu belgeleri ve kayıtları mahkemenin vereceği makul süre içinde ve eksiksiz olarak sunması halinde mahkeme tarafından geçici mühlet kararı verilir.

Mahkeme, geçici mühlet kararıyla birlikte konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi amacıyla bir geçici konkordato komiseri görevlendirir.

Geçici mühlet üç aydır. Mahkeme bu üç aylık süre dolmadan borçlunun veya geçici komiserin yapacağı talep üzerine geçici mühleti en fazla iki ay daha uzatabilir, uzatmayı borçlu talep etmişse geçici komiserin de görüşü alınır. Geçici mühletin toplam süresi beş ayı geçemez.

Geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz.

Mahkeme, kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde verir. Kesin mühlet hakkında bir karar verilebilmesi için, mahkeme borçluyu ve varsa konkordato talep eden alacaklıyı duruşmaya davet eder. Geçici komiser, duruşmadan önce yazılı raporunu sunar ve mahkemece gerekli görülürse, beyanı alınmak üzere duruşmada hazır bulunur. Mahkeme yapacağı değerlendirmede, itiraz eden alacaklıların dilekçelerinde ileri sürdükleri itiraz sebeplerini de dikkate alır.

Konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya bir yıllık kesin mühlet verilir. Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar kesin mühlet hükümlerinin devamına altı ayı geçmemek üzere karar verebilir.

Mahkemece, kesin mühlet kararıyla beraber veya kesin mühlet içinde uygun görülecek bir zamanda yedi alacaklıyı geçmemek, herhangi bir ücret takdir edilmemek ve tek sayıda olmak kaydıyla ayrıca bir alacaklılar kurulu oluşturulabilir. En az üç alacaklı sınıfı bulunması kaydıyla, alacaklı sayısının iki yüz elliyi veya alacak miktarının yüz yirmi beş milyon Türk Lirasını aşması halinde alacaklılar kurulunun oluşturulması zorunludur.  Bu durumda alacakları, hukuki nitelik itibarıyla birbirinden farklı olan alacaklı sınıfları ve varsa rehinli alacaklılar, alacaklılar kurulunda hakkaniyete uygun şekilde temsil edilir. Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet, komiserin bu durumu açıklayan gerekçeli raporu ve talebi üzerine mahkemece altı aya kadar uzatılabilir. Borçlu da bu fıkra uyarınca uzatma talebinde bulunabilir; bu takdirde komiserin de görüşü alınır. Her iki halde de uzatma talebi kesin mühletin sonra ermesinden önce yapılır ve uzatma kararı vermeden önce, varsa alacaklılar kurulunun da görüşü alınır.

Kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz.

Kesin mühletin mahkemece bazı durumlarda kaldırılması söz konusu olabilir, bunlardan birincisi konkordato talebi ile amaçlanan iyileşmenin, kesin mühletin sona ermesinden önce gerçekleştiğinin komiserin yazılı raporuyla mahkemeye bildirilmesi üzerine mahkemece resen, kesin mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine karar verilir.

İkincisi ise iflasa tabi borçlu bakımından, kesin mühletin verilmesinden sonra borçlunun malvarlığının korunması için iflasın açılması gerekiyorsa, konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyorsa, borçlu kanunen komiserin veya mahkemenin iznine bağlanan durumlarda bu izin dışında hareket ederse, komiserin talimatlarına uymazsa ya da borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket ettiği anlaşılıyorsa, borca batık olduğu anlaşılan bir sermaye şirketi veya kooperatif konkordato talebinden feragat ederse komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine ve borçlunun iflasına resen karar verir. İflasa tabi olmayan borçlu bakımından ise konkordatonun başarıya ulaşamayacağı ve borçlunun kanunen komiserin veya mahkemenin iznine bağlanan durumlarda bu izin dışında hareket ettiği, komiserin talimatlarına uymadığı ya da borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket ettiğinin kesin mühletin verilmesinden sonra anlaşılması durumunda, komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine resen karar verir.

Kesin mühlet içinde borçlu aleyhine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur. İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları uygulanmaz. Bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez. Tasdik edilen konkordato projesi aksine hüküm içermediği takdirde kesin mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi durur. Bununla birlikte rehinle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez. Ancak satış yapılamamasının bir istisnası mevcuttur şöyle ki rehinli malın konkordato projesine göre işletme tarafından kullanılması öngörülmüyor veya kıymeti düşecek ya da muhafazası masraflı olacak ise satışına izin verilebilir. Satış gelirinden rehinli alacaklıya rehin bedeli kadar ödeme yapılır.

Sonuç

Konkordato komiseri tarafından alacaklılar ile yapılan ve borçlunun da katılmak zorunda olduğu konkordato projesinin müzakereleri sonucunda oluşturulan kabul ve ret oylarını içerecek şekilde düzenlenen konkordato tutanağı düzenlenir. Komiser tarafından davet edilmiş olan alacaklılar tarafından müzakerenin yapıldığı toplantının bitimini takip eden yedi gün içinde gerçekleşen katılımlar da kabul olunur. Komiser, bu yedi günlük sürenin bitmesinden itibaren en geç yedi gün içinde konkordatoya ilişkin bütün belgeleri, konkordato projesinin kabul edilip edilmediğine ve tasdikinin uygun olup olmadığına dair gerekçeli raporunu mahkemeye tevdi etmek zorundadır.

Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme konkordatonun tasdikine ilişkin olarak, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her halde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır.

Yazımızı sonlandırmadan önce bir hususa özellikle dikkat çekmek istiyorum. Konkordato talebine eklenecek belgelere ilişkin olarak 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun ile değiştirilen 286. maddenin birinci fıkrasının (e) bendi, “Sermaye Piyasası Kurulu veya Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından hazırlanan ve konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu gösteren finansal analiz raporları ile dayanakları. Şu kadar ki bu şart Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 28. maddesi kapsamında küçük işletmeler bakımından uygulanmaz.” şeklindeydi. Daha sonra ise 06.12.2018 tarih ve 7155 sayılı Kanun ile bu bent “Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından Türkiye Denetim Standartlarına göre yapılacak denetim kapsamında hazırlanan ve konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği hususunda makul güvence veren denetim raporu ile dayanakları” olarak değiştirilmiş ve küçük işletme istisnası kaldırılmıştır.

Bu kısma özellikle dikkat çekmek istedim çünkü aynı yıl içerisinde yapılan değişiklikler olması nedeniyle, zamanın oldukça önemli olduğu konkordato müessesesinde bu değişikliğin gözden kaçması küçük işletmelerin başvuru aşamasında eksik belge nedeniyle geçici mühlet dahi alamamaları ile birlikte geçen zaman nedeniyle ön projenin tekrar hazırlanma zorunluluğunun doğmasına sebep olacak, söz konusu durumlarda zaten sıkıntılı olan süreci küçük işletmeler adına daha da zorlaştıracaktır.

Kaynakça

— İcra ve İflas Kanunu

— Konkordato Talebine Eklenecek Belgeler Hakkında Yönetmelik

Fatih KAYA
Vergi Müfettişi
fatihkaya006@gmail.com

https://www.alomaliye.com/2024/05/13/konkordato-mevsimi/

Scroll to Top
Burcu YILDIZ İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavir– 0531 020 5320 İZMİR Mali Müşavir Bürosu Konak / İZMİR Listesi – Mali Müşavir İzmir – Şirket Kuruluş İşlemleri
MENÜ